Eriyen Adalet: Frankenstein Bağdat'ta Romanı İncelemesi

Yazan: Sümeyye Can

Editör: Esra İldeş Yılmaz

Tekrar dünyaya gelirsem… 

Reenkarnasyona inanır mısınız? Bir beden, bir ruh, bir varlık sizce ölüp tekrardan dirilebilir mi? Eğer gerçekten öldüyse… Yoksa siz de "Olmaz canım öyle bir şey; ölüm bitiştir, yaşananlar veya yaşayanlar tekrar edemez kendini." diyenlerden misiniz? Peki ya size Ahmed Saadavi’nin reenkarnasyonu keşfettiğini ve Frankenstein’ı Eskici Hadi’nin elleriyle canlandırıp farklı yönleriyle tekrar hayata döndürdüğünü söylesem? Evet farklı tatlarla, modern sancılarla, yeni arayışlarla ve şaşırtıcı motiflerle harmanlanıp aramıza döndü Frankenstein. Belki de bazılarımız için aramızdan hiç ayrılmamıştı.

Ahmed Saadavi’nin Frankenstein’ını anlamak için gelin Mary Shelley’in Frankenstein’ını anlamaya çalışalım. Frankenstein, 1800’lü yıllarda Mary Shelley, eşi ve arkadaşları birbirlerine korkunç hikâyeler anlatırken gotik bir eser olarak doğmuştur. Hikâyeye baktığınızda ise yaratıcısı tarafından terk edilen, kendi duygularını anlamaya ve hayattaki konumunu bulmaya çalışan, ismi olmayan bir "canavar’" ile göz göze gelirsiniz. Belki de bakışları içinize işler. Canavar tam bir hiçliğin içinden medeniyetin ortasına bırakılmıştır. İnsanların kullandığı her türlü iletişim dilini anlamaya ve sosyalleşmeye çalışır. Fakat dış görünüşünün korkutuculuğundan güveni kırılır, kulübesinden çıkmaya cesareti kalmaz ve böylelikle içine kapanır. Zaman ilerledikçe ve insanlara ruhuyla dokunamadıkça hırçınlaşır. Diğer insanlardan farklı olduğunu ve kendisini muhabbetiyle onlara kabul ettiremediğini daha da derinden hissettikçe, yaratıcısının -Dr. Frankenstein’ın- peşine düşmeye karar verir. Doktorun kendisini yaratma sürecindeki notlarından yararlanarak yaşadığı yeri öğrenen canavar, intikam almak için doktorun kardeşini öldürür ve suçu masum bir insanın üzerine atar. Böylece canavarın kulübesinde okuduğu kitaplar ve düşünceleri onu daha erdemli bir varlık yapacak iken o intikam duygusuyla söylenildiği gibi bir canavara dönüşür.

Ahmed Saadavi’nin toplumsal sorunları sembolize eden canavarı ise “İsmi Nedir” adıyla karşımıza çıkar. İsmi Nedir’in yaratıcısı Betaviyyin semtinde yaşayan, etraftan topladığı antikaları evinde biriktirip satan ve boş vakitlerinde uydurduğu hikâyeleri kahvehanede anlatan Eskici Hadi’dir. İsmi Nedir’in doğuşu ise Notovel Otel’in önünde bir canlı bomba saldırısı gerçekleşmesinin akabinde çok sayıda insanın hayatını kaybetmesiyle başlar. Toplama ve bir araya getirme alışkanlığı, parçalanmış cesetlerin daha iyi bir akıbeti hak ettikleri düşüncesiyle birleşince, Eskici Hadi tüm bu parçalanmış uzuvları bir araya getirip en azından tek bir insan bedeni oluşturabilmek için kolları sıvar. Öyle ki bu saldırıda yeni evlenen ve çok genç olan Hasib Muhammed’in ruhu henüz başıboş dolaşırken, bir ruha ihtiyacı olan bu bedene denk gelir ve sanki bedenle ruh gizli bir anlaşma yapmışcasına bütünleşir. Ne var ki sabah olduğunda Hadi, bir araya getirdiği bu insan bedenine benzeyen tuhaf varlığı evinde bulamayacaktır. Çünkü Hasib’in ruhu, yaratığın bedenine can olmuştur. İsmi Nedir, canlandıktan hemen sonra Hadi’nin yan komşusu yaşlı İlişva’nın evine misafir olur. İlişva ise onun öldüğüne asla inanmadığı ve umutlu bir bekleyiş ile daima yolunu gözlediği oğlu Danyal olduğunu düşünür. Yaşlı kadın oğlu zannettiği bu yaratığa, onun yokluğunda başından neler geçtiğini anlatırken, İsmi Nedir de bir yandan onun anlattıklarına kulak verir ve neler hissettiğini anlamaya çalışır, bir yandan da etrafını inceler.

Diğer insanlardan daha büyük ve daha güçlü olan bu yaratık zamanla masumların intikamını alan bir ölüm makinasına dönüşür. Masum insanların nazarında İsmi Nedir, gizli bir süper kahraman haline gelir; namı dillerden dillere dolaşır. İntikamı alınan masumların uzuvları ise vadesi dolarak İsmi Nedir'in vücudundan eriyip düşer. Yaratık, eriyen uzuvlarının onu adım adım ölüme götürdüğünü bilerek kendini bu sona hazırlar; yaşadıklarından bitap düşerek kendinden geçer. Ancak İsmi Nedir’i bir kurtarıcı olarak gören yardımcıları onu daha uzun süre hayatta tutabilmek adına baygın haldeyken ona suçluların uzuvlarını eklerler. Frankenstein Bağdat'ta romanının belki de en can alıcı noktası kahramanımızın kendisiyle alakalı sarsıcı gerçeği öğrendiği andır; artık vücudunda intikamının alınmasını bekleyen masum bedenlerin uzuvlarını değil; katil, adaletsiz, terörist ve cani insanların cesetlerinden arta kalanları taşımaktadır. 

Kötülüğün bulaştığı uzuvlar, artık İsmi Nedir’in iradesi dışına çıkar ve kahramanımız yapması gereken görevleri gereğince yerine getiremez. Bundan dolayı vücudu daha hızlı eriyip gider. “Azaları yerli yerine çakılmamıştı. Bir çift göz, bir yumruk yürek arasında darma dumandı.” Sonunun yaklaştığını düşünen İsmi Nedir endişeyle, kimseye zararı dokunmamasına rağmen masum yaşlı bir adamın gözlerini çıkarıp kendi göz yuvalarına yerleştirir. İşte bu da insanın bir kere var olmak uğruna kendi mevcudiyetine ufacık bir kara leke çaldıktan sonra nasıl canavarlaşacağına delildir. “Çünkü silah taşıyan herkes biraz suçludur.” Saadavi’nin İsmi Nedir’i burada Mary Shelley’nin canavarına benzer. O da tıpkı Frankenstein gibi masum bir insanı öldürür.

İsmi Nedir, insani duygulardan uzaklaşarak hayatta kalmak pahasına farklı insanları öldürerek eriyen uzuvlarını yeni uzuvlarla değiştirmeye başlar. Hikayenin başında görevlerini yerine getirdikten sonra gözlerini huzurla kapatmayı düşünürken, hikayenin sonunda birazcık daha uzun yaşamaya çalışan bir varlık haline gelir. Bu sonsuz döngüsüyle İsmi Nedir, tanrılardan ateşi çalıp insanlara bahşeden ve Zeus tarafından bir dağda her yeni doğan gün yenilenen ciğeri kartallara yem edilen ebedi cezaya çarptırılmış Prometheus’a benzetilir.

Ahmed Saadavi, romanında sadece ana karakterin başından geçen olayları değil yardımcı karakterlerin de hayat mücadelelerini, erdemli hayat sürmeye çabalayanları ve değerlerinden vazgeçenleri ele alarak romanını daha da zenginleştiriyor. Bu yönleriyle mahallelinin siyasi, ictimai ve kültürel alanlardaki sınavları İsmi Nedir’in hikayesine paralel olarak işleniyor. Mezhep çatışmalarına, toplumsal ayrışmalara, zayıflayan komşuluk bağlarına, ABD’nin Irak’ta gerçekleştirdiği yıkımlara başkaldıran İsmi Nedir; hikayenin sonunda, ölmez. Uzaktan insanları izlemeye devam eder.

Öyleyse dikkat edin her an karanlıkların içinden karşınıza İsmi Nedir fırlayabilir!

Frankenstein Bağdat'ta

Ahmed Saadavi

Timaş Yayınları, 2018

Çeviri: Süleyman Şahin

320 s.

Önceki
Önceki

Kör Karanlıkta Bir Suriye: “Bu Şehrin Mutfaklarında Bıçak Yok” Romanı Üzerine Kısa Bir Okuma