Nizar Kabbani'nin "Belkıs Kasidesi" Adlı Şiirinin 3. Kısmı ve Türkçe Çevirisi [3/4]
Nizar Kabbani (نزار قباني); eşi Belkıs er-Ravi’yi, 1981 yılında Beyrut’taki iç savaş sırasında meydana gelen bir bombalı saldırıda kaybetmiştir. Güçlü bir aşkla bağlandığı ve vatanıyla özdeşleştirdiği eşinin kaybı üzerine, Belkıs kasidesini kaleme almıştır. Derin bir özlem duygusunun hakim olduğu ve milliyetçilik kavramının irdelendiği şiirin üçüncü kısmını sizler için çevirdik.
Henüz okumadıysanız;
Şiirin ilk kısmı / ikinci kısmı
Önce Yazı
قَصِيدَةُ بَلْقِيس
Belkıs Kasidesi
...
بَلْقِيسُ... كَيْفَ رَحَلْتِ صَامِتَةً
وَلَمْ تَضَعِي يَدَيْكِ... عَلَى يَدَيَّا؟
...بَلْقِيسُ
...كَيْفَ تَرَكْتِنَا فِي الرِّيحِ
نَرْجِفُ مِثْلَ أَوْرَاقِ الشَّجَرِ؟
وَتَرَكْتِنَا نَحْنُ الثَّلاَثَةَ ضَائِعِينَ
...كَرِيشَةٍ تَحْتَ الْمَطَرِ
أَتُرَاكِ مَا فَكَّرْتِ بِي؟
وَأَنَا الَّذِي يَحْتَاجُ حُبَّكِ... مِثْلَ زَيْنَبَ أَوْ عُمَرَ
...
Belkıs… Nasıl göçüp gittin sessizce
Koymadan ellerini, ellerimin üzerine?
Belkıs...
Nasıl bıraktın bizi rüzgârda,
ağaç yaprakları gibi savrulurken?
Ve terk ettin biz üçümüzü kaybolmaya
yağmurun altındaki kuş tüyü gibi
Acaba hiç mi düşünmedin beni?
Ki ben, Zeynep ya da Ömer kadar sevgine muhtaçken
...بَلْقِيسُ
...يَا كَنْزاً خُرَافِيّاً
...وَيَا رُمْحاً عِرَاقِيّاً
...وَغَابَةَ خَيْزُرَانِ
...يَا مَنْ تَحَدَّيَتِ النُّجُومَ تَرَفُّعاً
مِنْ أَيْنَ جِئْتِ بِكُلِّ هَذَا الْعُنْفُوَانِ؟
...بَلْقِيسُ
...أَيَّتُهَا الْصَدِيقَةُ... وَالرِّفِيقَةُ
...وَالرَّقِيقَةُ مِثْلَ زَهْرَةِ أُقْحُوَانِ
...ضَاقَتْ بِنَا بَيْرُوتُ... ضَاقَ الْبَحْرُ
...ضَاقَ بِنَا الْمَكَانُ
...بَلْقِيس: مَا أَنْتِ الَّتِي تَتَكَرَّرِينَ
...فَمَا لِبَلْقِيسَ اِثْنَتَانِ
Belkıs...
Ey efsanevi hazine...
Ey Irak mızrağı...
Ve bambu ormanı...
Ey yıldızlarla boy ölçüşen...
Nereden geliyor tüm bu gücün?
Belkıs...
Ey dost ve yâren...
Ve papatya misali narin...
Dar geldi bize Beyrut. Dar geldi deniz
Dar geldi bize bu mekân
Belkıs: sen değilsin tekerrür eden
Belkıs’ın bir benzeri yoktur
...بَلْقِيسُ
...تَذْبَحُنِي التَّفَاصِيلُ الصَّغِيرَةُ فِي عَلاَقَتِنَا
...وَتَجْلُدُنِي الدَّقَائِقُ وَالثَّوَانِي
فَلِكُلِّ دَبُّوسٍ صَغِيرٍ... قِصَّةٌ
وَلِكُلِّ عِقْدٍ مِنْ عُقُودِكِ قِصَّتَانِ
...حَتَّى مَلاَقِطُ شَعْرِكِ الذَّهَبِيِّ
تَغْمُرُنِي، كَعَادَتِهَا، بِأَمْطَارِ الْحَنَانِ
Belkıs...
Katlediyor beni ilişkimizdeki küçük detaylar
ve kırbaçlıyor dakikalar ve saniyeler...
Her küçük iğnenin bir hikâyesi var
Her bir gerdanlığının ise iki hikâyesi
Altın saçlarının tokaları dahi
her zamanki gibi özlem yağmurlarına boğuyor beni
...وَيُعَرِّشُ الصَّوْتُ الْعِرَاقِيُّ الْجَمِيلُ
...عَلَى السَّتَائِرِ
...وَالْمَقَاعِدِ
...وَالْأَوَانِي
...وَمِنَ الْمَرَايَا تَطْلَعِينَ
...مِنَ الْخَوَاتِمِ تَطْلَعِينَ
...مِنَ الْقَصِيدَةِ تَطْلَعِينَ
...مِنَ الشُّمُوعِ
...مِنَ الْكُؤُوسِ
...مِنَ النَّبِيذِ الْأَرْجُوَانِيِّ
Iraklı o güzel ses hâkim oluyor
Perdelere
Koltuklara
Kap kacağa
Beliriyorsun aynalarda;
Yüzüklerde
Kasidelerde
Mumlarda
Kadehlerde
Ergüvani şarapta
...بَلْقِيسُ
...يَا بَلْقِيسُ... يَا بَلْقِيسُ
...لَوْ تَدْرِينَ مَا وَجَعُ الْمَكَانِ
...فِي كُلِّ رُكْنٍ... أَنْتِ حَائِمَةٌ كَعُصْفُورٍ
...وَعَابِقَةٌ كَغَابَةِ بَيْلَسَانِ
...فَهُنَاكَ... كُنْتِ تُدَخِّنِينَ
...هُنَاكَ... كُنْتِ تُطَالِعِينَ
...هُنَاكَ... كُنْتِ كَنَخْلَةٍ تَتَمَشَّطِينَ
...وَتَدْخُلِينَ عَلَى الضُّيُوفِ
...كَأَنَّكِ السَّيْفُ الَيَمَانِيُّ
Belkıs...
Ey Belkıs… Ah Belkıs...
Bir bilsen bu mekânın hissettirdiği acıyı...
Her köşede uçuşuyorsun bir serçe gibi,
ve kokuyorsun mürver ormanı gibi
İşte orada… Sigara içiyordun
Orada… Kitap okuyordun
Orada… Saçlarını tarıyordun hurma ağacı gibi
Ve misafirleri karşılıyordun
Yemen kılıcı edasıyla
...بَلْقِيس
أَيْنَ زُجَاجَةُ (الْغِيرْلاَنِ)؟
...وَالْوَلاَّعَةُ الزَّرْقَاءُ
أَيْنَ سِجَارَةُ الْـ(الْكَنْتِ) الَّتِي
مَا فَارَقَتْ شَفَتَيْكِ؟
...أَيْنَ (الْهَاشِمِيُّ) مُغَنِّياً
...فَوْقَ الْقَِوَامِ الْمِهْرَجَانِ
...تَتَذَكَّرُ الْأَمْشَاطُ مَاضِيهَا
...فَيَكْرُجُ دَمْعُهَا
هَلْ يَا تُرَى الْأَمْشَاطُ مِنْ أَشْوَاقِهَا أَيْضاً تُعَانِي؟
...بَلْقِيسُ: صَعْبٌ أَنْ أُهَاجِرَ مِنْ دَمِي
...وَأَنَا الْمُحَاصَرُ بَيْنَ أَلْسِنَةِ اللَّهِيبِ
…وَبَيْنَ أَلْسِنَةِ الدُّخَانِ
Belkıs...
Nerede Guerlain parfümü?
Ve mavi çakmak...
Dudaklarından asla ayrılmayan,
Kent sigarası nerede?
Festival sahnesinde şarkı söyleyen,
Haşimi nerede?
Saç fırçaları mazilerini anımsıyor
ve gözyaşları dökülüyor
Acaba taraklar da hasretten muzdarip midir?
Belkıs, kanımdan hicret etmem zor
ateşin yalazı ile
dumanın isi arasında kuşatılmışken...
بَلْقِيسُ: أَيَّتُهَا الْأَمِيرَةُ
هَا أَنْتِ تَحْتَرِقِينَ... فِي حَرْبِ الْعَشِيرَةِ وَالْعَشِيرَة
مَاذَا سَأَكْتُبُ عَنْ رَحِيلِ مَلِيكَتِي؟
...إِنَّ الْكَلاَمَ فَضِيحَتِي
...هَا نَحْنُ نَبْحَثُ بَيْنَ أَكْوَامِ الْضَحَايَا
...عَنْ نَجْمَةٍ سَقَطَتْ
...وَعَنْ جَسَدٍ تَنَاثَرَ كَالْمَرَايَا
...هَا نَحْنُ نَسْأَلُ يَا حَبِيبَةُ
إِنْ كَانَ هَذَا الْقَبْرُ قَبْرَكِ أَنْتِ
...أَمْ قَبْرَ الْعُرُوبَةِ
Belkıs: Ey prenses
İşte sen alev alev yanıyorsun, kabileler savaşında
Ne yazacağım kraliçemin vedası hakkında?
Söz benim yüz karamken...
İşte biz arıyoruz kurban yığınları arasında
düşmüş bir yıldızı
ayna misali parçalanmış bir bedeni...
İşte biz soruyoruz ey sevgili
Bu mezar senin mezarın mı?
Yoksa Arapçılığın mı?
:بَلْقِيسُ
...يَا صَفْصَافَةً أَرْخَتْ ضَفَائِرَهَا عَلَيَّ
وَيَا زُرَافَةَ كِبْرِيَاءَ
:بَلْقِيسُ
...إِنَّ قَضَاءَنَا الْعَرَبِيَّ أَنْ يَغْتَالَنَا عَرَبٌ
...وَيَأْكُلَ لَحْمَنَا عَرَبٌ
...وَيَبْقُرَ بَطْنَنَا عَرَبٌ
...وَيَفْتَحَ قَبْرَنَا عَرَبٌ
فَكَيْفَ نَفِرُّ مِنْ هَذَا الْقَضَاءِ؟
فَالْخِنْجَرُ الْعَرَبِيُّ... لَيْسَ يُقِيمُ فَرْقاً
...بَيْنَ أَعْنَاقِ الرِّجَالِ
...وَبَيْنَ أَعْنَاقِ النِّسَاءِ
Belkıs:
Ey örgülerini üzerime sarkıtan söğüt ağacı...
Ey mağrur zürafa…
Belkıs:
Biz Arapların kaderidir; Arapların bizi arkadan vurması
Arapların etimizi yemesi
Arapların karnımızı deşmesi
Arapların kabrimizi kazması
Öyleyse nasıl kaçarız ki bu kaderden?
Ki Arap hançeri fark gözetmezken
erkeklerin boyunlarıyla,
kadınların boyunları arasında...
:بَلْقِيسُ
إِنْ هُمْ فَجَّرُوكِ... فَعِنْدَنَا
...كُلُّ الْجَنَائِزِ تَبْتَدِي فِي كَرْبَلَاءَ
...وَتَنْتَهِي فِي كَرْبَلاَءَ
لَنْ أَقْرَأَ التَّارِيخَ بَعْدَ الْيَوْمِ
...إِنَّ أَصَابِعِي اِشْتَعَلَتْ
...وَأَثْوَابِي تُغَطِّيهَا الدِّمَاءُ
هَا نَحْنُ نَدْخُلُ عَصْرَنَا الْحَجَرِيَّ
…نَرْجِعُ كُلَّ يَوْمٍ، أَلْفَ عَامٍ لِلْوَرَاءِ
...اَلْبَحْرُ فِي بَيْرُوتَ
...بَعْدَ رَحِيلِ عَيْنَيْكِ اِسْتَقَالَ
وَالشِّعْرُ... يَسْأَلُ عَنْ قَصِيدَتِهِ
...اَلَّتِي لَمْ تَكْتَمِلْ كَلِمَاتُهَا
وَلاَ أَحَدٌ... يُجِيبُ عَلَى السُّؤَالِ
...اَلْحُزْنُ يَا بَلْقِيسُ
...يَعْصُرُ مُهْجَتِي كَالْبُرْتُقَالَة
اَلْآنَ... أَعْرِفُ مَأْزَقَ الْكَلِمَاتِ
...أَعْرِفُ وَرْطَةَ اللُّغَةِ الْمُحَالَةِ
...وَأَنَا الَّذِي اِخْتَرَعَ الرَّسَائِلَ
...لَسْتُ أَدْرِي... كَيْفَ أَبْتَدِئُ الرِّسَالَةََ
اَلسَّيْفُ يَدْخُلُ لَحْمَ خَاصِرَتِي
...وَخَاصِرَةَ الْعِبَارَةِ
كُلُّ الْحَضَارَةِ، أَنْتِ يَا بَلْقِيسُ، وَالْأُنْثَى حَضَارَةٌ
Belkıs:
Onlar seni bombaladıysa da, bizde
tüm cenazeler Kerbela’da başlar
ve Kerbela’da son bulur
Okumayacağım tarihi bugünden sonra
parmaklarım tutuştu
ve elbiselerimi kan bürüdü
İşte biz giriyoruz taş devrimize
dönüyoruz her gün, bin yıl geriye...
Beyrut'taki deniz
sen gözlerini yumduktan sonra çekildi...
Ve şiir, sözleri henüz tamamlanmayan
dizelerini soruyor...
Ve hiç kimse cevap vermiyor
Keder ey Belkıs...
Sıkıyor ruhumu bir portakalmış gibi
Şimdi, anlıyorum kelimelerin çıkmazını
öğreniyorum imkânsız bir dilin açmazını...
Mektuplar icat eden ben...
Bilmiyorum… Nasıl başlayayım mektuba...
Kılıç böğrüme saplanıyor...
Ve kelimenin böğrüne...
Bütün medeniyet, sensin ey Belkıs; kadın medeniyettir…
Şiir Notları
1) Nizar Kabbani’nin şiirinde anne ve eş:
Nizar Kabbani, henüz yirmi iki yaşındayken Şam’daki aile evini ardında bırakmış ve uzun yıllar farklı ülkelerde görev almıştır. Yegâne şefkat kaynağı olan annesinden erken yaşta ayrılan şairin içindeki sevgiye muhtaç çocuk, hiç büyümemiştir. Bu nedenle Kabbani, çocuk tarafına merhamet gösterecek annelik vasıflarına sahip bir eş aramış ve nihayet Belkıs’ı bulmuştur. Gerçekten de on iki yıllık evlilikleri süresince, Belkıs onu çocukları Zeynep ve Ömer’den ayırmamıştır. Ancak bir bombalı saldırı, Belkıs’ı onlardan ayırır. Böylece hem eşini hem de annesi yerine koyduğu kadını kaybeden şair, tarifsiz bir acının içine düşer.
2) Nizar Kabbani’nin şiirinde milliyetçilik
Nizar Kabbani, Modern Arap Edebiyatında politik şiirler kaleme alan öncü isimlerden biri kabul edilir. Orta Doğu'daki birçok sorunun temelinde milliyetçilik, din ve mezhep ayrımcılığının yattığına inanan Kabbani, şiirlerinde siyasi görüşlerine bolca yer verir. Şairin Arap toplumuna yönelik fikirlerini belirleyen en temel hadise ise, 1967 Arap-İsrail Savaşı’dır. Yenilmiş bir millet ve bölünmüş bir vatan gerçeğiyle yüzleşen şair, Arap milletinin sorunlarına eğilerek sömürgeciliğin ve zorbalığın karşısında durur.
3) Şair Bize Ne Anlatıyor?
Iraklı o güzel ses hakim oluyor/ Perdelere/ Koltuklara/ Kap kacağa/ Beliriyorsun aynalarda/ Yüzüklerde/ Kasidelerde
Nizar Kabbani bu dizelerinde eşine olan özlemini, onu asla unutamadığını dile getirir. Öyle ki,Belkıs’ın o güzel sesi daima kulaklarında, silüeti ise her baktığı yerde karşısındadır.
Belkıs: sen değilsin tekerrür eden/ Belkıs’ın bir benzeri yoktur
Kabbani, Sebe kraliçesi Belkıs ile aynı ismi taşıyan eşini Arap milletiyle özdeşleştirir. Şair bu dizelerinde; eşini, dolayısıyla Arap milletini, tarih üstü gördüğünü dile getirir. Nitekim tarih tekerrür etmektedir, ancak Belkıs eşsizdir.
Onlar seni bombaladıysa da, bizde/ tüm cenazeler Kerbela’da başlar/ ve Kerbela’da son bulur
Şair bu dizelerinde,Kerbela olayı üzerinden mevcut duruma gönderme yapar. Katilin de maktulün de Müslüman Arap olduğu bu trajik hadise, 20. yüzyılda tekerrür ediyordur. Belkıs’ın kurban gittiği bu savaşta, naralar ve ağıtlar birdir.
Mektuplar icat eden ben.../ Bilmiyorum… Nasıl başlayayım mektuba
Yaşadığı olay karşısında Nizar Kabbani’nin acıdan adeta nutku tutulur. Edebi gücünün zirveye ulaştığını düşünen şair, burada duygularını yazıya dökmekten bile aciz kalır.
İşte biz soruyoruz ey sevgili.../ Bu mezar senin mezarın mı?/ Yoksa Arapçılığın mı?
Ülkedeki siyasi çekişmenin temelinde milliyetçilik ideolojisinin yattığını düşünen şair, savaşın failinin ve kurbanlarının aynı kaderi paylaştığına dikkat çeker. Zira Arap da Arapçılık da aynı mezarda medfundur.
Çeviri Notları
- كُنْتِ كَنَخْلَةٍ تَتَمَشَّطِينَ: "Saçlarını tarıyordun hurma ağacı gibi" şeklinde çevirdiğimiz bu dizede şair, Belkıs’ın saçlarını hurma ağacının uzun ve yumuşak yapraklarına benzetmiş olabilir.
- اَلْقِوَامُ: “Destek, direk, temel” gibi anlamlara gelen kelimeyi “sahne” şeklinde çevirmeyi, dizeye daha uygun bulduk.
- فِي حَرْبِ الْعَشِيرَةِ وَالْعَشِيرَة: Bu dizedeki vav (vâvu'l-maiyye) beraberlik anlamı taşır. Bu ifadeyi “kabileler savaşında” şeklinde çevirmeyi tercih ettik.َ
- زُرَافَةَ كِبْرِيَاءَ: Arap mefhumunda olumlu bir anlam taşıyan bu teşbihi, olduğu gibi “mağrur zürafa” şeklinde çevirdik.
- يَغْتَالَنَا عَرَبٌ: Bu dizede ve akabinde Arap kelimesi nekra halde üç defa tekrar etmektedir. Nekranın tekrarı “taaddüd” (çokluk, çeşitlilik) manası içermektedir. Buradan yola çıkarak şairin, Arapların kendi içlerindeki bölünmüşlüğe vurgu yaptığını düşünüyoruz.
Yeni Kelimeleri Yoklayalım
Kaynaklar
Şiir: Kabbani, Nizar. el-A'mal'üş-şi'riyyetu'l-kâmile. Beyrut: Menşûrat Nizar Kabbani, 1997.
Şiir Notlarında Faydalanan Kaynaklar:
Vasifi, Abdurrahman Muhammed. Nizar Kabbâni Şâiran Siyasiyyen: Dirase Mevduiyye. 1995, Indiana Üniversitesi.