Mecnun-ı Leyla’nın Çöl Yoldaşı: Kaside-i Munise ve Türkçe Çevirisi [2/4]
Nedir şâirlere iki mısrada yılların yoğunluğunu anlattıran hisler? Bu sorunun cevabını Kays üzerinden anlamaya çalıştığımız bu tercümemizde ikinci kısmı da nihayete erdirmiş bulunuyoruz. Bu kısımda Kays, şatr-ı evvelde (beytin ilk yarısında) bazen nihâî ayrılık sebebiyle tek tek saydığı uzun geceleri bazen de Leylâ’nın ailesinin kılıçlarına davranarak öldürmek için kendisini beklemelerini; şatr-sânide (beytin ikinci yarısında) ise bazen Süheyl yıldızının rehberliğinde vatanına dönme çabasını bazen de mâşûkuna tatlı sitemlerini şiiriyle beyân edecek. Biz de şerh ve tercüme yardımıyla onu anlamaya çalışacağız.
Hamd, beyânı insana tâlim eden Allah’adır.
Henüz Okumadıysanız:
Yazının ilk kısmı
Önce Şiir
الْقَصِيدَةُ الْمُؤْنِسَة
Kasîde-i Mûnise
...
فَيَا رَبِّ سَوِّ الْحُبَّ بَيْنِي وَبَيْنَهَا
يَكُونُ كَفَافاً لَا عَلَيَّ وَلَا لِيَا
Rabbim! Eşitle aramızdaki sevgiyi
Ne aleyhime ne lehime olacak şekilde müsâvi
فَمَا طَلَعَ النَّجْمُ الَّذِي يُهْتَدَى بِهِ
وَلَا الصُّبْحُ إِلَّا هَيَّجَا ذِكْرَهَا لِيَا
Ne bir yıldızın doğuşu; kendisiyle yol bulunan
Ne de sabahın oluşu vâkidir, bana anılarını canlandırmadan
وَلَا سِرْتُ مِيلاً مِنْ دِمَشْقَ وَلَا بَدَا
سُهَيْلٌ لِأَهْلِ الشَّامِ إِلَّا بَدَا لِيَا
Yol alırken bir mil dahi, geceleyin Dımaşk’ta
Şam halkına görünen Süheyl, görünür oldu bana da
وَلَا سُمِّيَتْ عِنْدِي لَهَا مِنْ سَمِيَّةٍ
مِنَ النَّاسِ إِلَّا بَلَّ دَمْعِي رِدَائِيَا
Anıldığında yanımda, ona adaş olan biri
İnsanlar arasından; gözyaşım ıslatır elbisemi
وَلَا هَبَّتِ الرِّيحُ الْجَنُوبُ لِأَرْضِهَا
مِنَ اللَّيْلِ إِلَّا بِتُّ لِلرِّيحِ حَانِيَا
Onun diyarından güney rüzgârı estiğinde geceleyin
Sarılmadığım bir vakit yoktur o rüzgara
فَإِنْ تَمْنَعُوا لَيْلَى وَتَحْمُوا بِلَادَهَا
عَلَيَّ فَلَنْ تَحْمُوا عَلَيَّ الْقَوَافِيَا
Leylâ’yı sakınıp, korusanız da diyarını benden
Asla sakındıramayacaksınız beni kafiyelerimden
فَأَشْهَدُ عِنْدَ اللهِ أَنِّي أُحِبُّهَا
فَهَذَا لَهَا عِنْدِي فَمَا عِنْدَهَا لِيَا
Yemin ederim ki Allah katında, sevdiğimdir, Leylâ
Budur nezdimdeki sevgim ona; ne var onun yanında bana
قَضَى اللَّهُ بِالْمَعْرُوفِ مِنْهَا لِغَيْرِنَا
وَبِالشَّوْقِ مِنِّي وَالْغَرَامِ قَضَى لِيَا
Yazdı Mevlâ, bizden başkasına onun iyiliklerini
Hükmü verdi yine bana şevki ve hasreti
وَإِنَّ الَّذِي أَمَّلْتُ يَا أُمَّ مَالِكٍ
أَشَابَ فُوَيْدِي وَاسْتَهَامَ فُؤَادِيَا
Ey Ümmü Mâlik! Çokça beklediğim visâlin
Ağarttı şakaklarımı ve dağladı kalbimi
أَعُدُّ اللَّيَالِي لَيْلَةً بَعْدَ لَيْلَةٍ
وَقَدْ عِشْتُ دَهْراً لَا أَعُدُّ اللَّيَالِيَا
Sayarım şu sıralar teker teker geceleri
Uzunca vakit geçirmiştim halbuki saymadan geceleri
وَأَخْرُجُ مِنْ بَيْنِ الْبُيُوتِ لَعَلَّنِي
أُحَدِّثُ عَنْكِ النَّفْسَ بِاللَّيْلِ خَالِيَا
Uzaklaşırım mahallemdeki evlerden, belki
Geceleyin yalnızken kendime anlatayım diye seni
أَرَانِي إِذَا صَلَّيْتُ يَمَّمْتُ نَحْوَهَا
بِوَجْهِي وَإِنْ كَانَ الْمُصَلَّى وَرَائِيَا
Fark ederim namazda yönüne yöneldiğimi
Her ne kadar kıble kalsa arkamda dahi
وَمَا بِيَ إِشْرَاكٌ وَلَكِنَّ حُبَّهَا
وَعُظْمَ الْجَوَى أَعْيَا الطَّبِيبَ الْمُدَاوِيَا
Şirk koşma yoktur bende lakin onun sevgisi
Ve hasretinin şiddeti, âciz bıraktı tabibleri
أُحِبُّ مِنَ الْأَسْمَاءِ مَا وَافَقَ اسْمَهَا
أَوْ أَشْبَهَهُ أَوْ كَانَ مِنْهُ مُدَانِيَا
Severim onun ismine uyan isimleri
Ya benzerlerini ya da ona yaklaşabilenleri
خَلِيلَيَّ لَيْلَى أَكْبَرُ الْحَاجِ وَالْمُنَى
فَمَنْ لِي بِلَيْلَى أَوْ فَمَنْ ذَا لَهَا بِيَا
Dostlarım, Leylâdır temenni ve ihtiyacımın en mühimi
Kim onu sevkeder bana; kim ulaştırır Leylâ’ya beni?
...
Şiir Notları
1) Şair Bize Ne Anlatıyor?
Kıymetli kâriler. Şerh ve tercüme faaliyetlerimiz size denizden damla sunmak kabîlindendir. Mütercim kâtildir. Biz tercüme ederken yahut açıklamalarda bulunurken mutlaka ihtisâr ediyoruz. Sizden ricamız eğer kâbiliyetiniz varsa bu deryaya bizzat dalmanızdır.
"Rabbim! Eşitle aramızdaki sevgiyi / Ne aleyhime ne lehime olacak şekilde müsâvi"
Âşık sevgilisi tarafından -eğer imkân varsa- daha fazla sevilmeyi istemez mi? Bu beyitte müşâhede ediyoruz ki bu soruya cevâbımız her zaman müsbet olmayabilir. Şâirimiz kendi sevgisinin, Leylâ’nın ona olan sevgisinden fazla olması durumunda haksızlığa uğrayacağını; Leylâ’nın ona olan sevgisinin kendi sevgisinden fazla olması durumunda ise Leylâ’ya haksızlık yapacağını ifâde ediyor. Her iki durumu da istemediğini şiir şeklindeki duasıyla açıklıyor.
"Ne bir yıldızın doğuşu; kendisiyle yol bulunan / Ne de sabahın oluşu vâkidir, bana anılarını canlandırmadan"
Bedî‘ ilmindeki tezât ıstılâhı “Birbirine zıt iki unsurun bir sözde, bir dizede veya beyitte bir araya getirilmesi” olarak izah edilmiştir. [1] Şâirimiz “sabah” ifâdesinin mukabili olarak "akşam" ifadesini kullanmasa da yıldızın doğmasını ve onlarla yön bulunması durumlarını zikrederek bu beyitte zımnen tezât yapmıştır.
Araplar yıldızlar ile gece vakti yönlerini buluyorlar ve bu sayede kaybolmuyorlardı. Bu hususta yıldızların doğru yola ulaştırma faaliyeti yani ‘ihtidâ’, Mecnûn için söz konusu değildir. Zira onlar Mecnûn’a Leylâ’yı hatırlatmakta, onu yolundan saptırmaktadırlar. [2]
Mecnûn bu beyitte ayrıca yıldızlar ile yol bulma hususunda kendi ile diğer insanlar arasında da bir mukâyesede bulunmaktadır. Diğer insanlar gündüz vakti güneş, gece vakti yıldızlar ile doğru yola ulaşabilmektedirler. Fakat herkes için doğru yola ulaşma vasıtası olan bu iki unsur ona Leylâ’yı hatırlatarak onun yoldan çıkmasına sebep olmaktadırlar.
"Yol alırken bir mil dahi, geceleyin Dımaşk’ta"
Şârih Muhammed Reşîd bu mısranın şerhinde kendi görüşünün yeterli kesinliğe ulaşmadığını ifade ettikten sonra Kitâbu’l-eğâni’den bu mısra ile alâkalı bulduğu şu hadiseyi kitabında bizlere aktarmıştır: “Leylâ ve Mecnûn çocukken ailelerine ait koyun sürülerini kendi beldelerinde Tevbâd Dağı (جبل التوباد) yakınında yayarlardı. Mecnûn -Leylâ evlendikten sonra- aklını yitirip inzivaya çekildiği sırada o dağa giderek orada kaldı. Kendisinin Leylâ ile birlikte olduğu günleri hatırladıkça hüzünlendi ve hüznü ile birlikte vahşiliği de arttı. Nereye gittiğinin farkına varmaksızın şuurunu kaybetmiş olarak yola çıktı ta ki Şâm civarlarına geldi. Aklı başına gelince kendisini daha önce bilmediği bir yerde buldu. Karşılaştığı insanlara “Babam size feda olsun. Tevbâd nerede? Benî Âmir toprakları nerede?” demeye başladı. Onlar da “Sen neredesin Benî Âmir toprakları nerede?! Sen şu an Şâm’dasın. Senin şu yıldızı (Süheyl’i) takip etmen gerekir, o sana rehberlik edecektir. Onu takip edersen ileride tanımadığın bir kavim göreceksin (onlar sorduğun yeri bilirler onlara sorabilirsin)” dediler. [3]
"Şam halkına görünen Süheyl, görünür oldu bana da"
Süheyl, semâdaki en parlak ikinci yıldızın ismidir. Bu yıldız Arap yarımadasından sadece yaz mevsiminin sonlarında -Ağustos’ta- görünmektedir.
Süheyl yıldızı güney cihetini gösteren yıldızdır. Şâm ehli ticaret amacıyla Yemen’e yapacakları seyahatleri için onun doğuşunu beklemektedirler. Yani Süheyl yıldızı Şâm ehli için bir nevi pusula görevi görmektedir. Peki Mecnûn’un güney cihetini gösteren bu yıldızla alâkası nedir?Leylâ, Yemen tarafında yani güneyde bulunmaktadır. Mecnûn bu beyitiyle kendisinin sevdiğine iştiyâkı ile Şâm halkının ticaretine olan iştiyâkını karşılaştırmakta ve kendi iştiyâkını onlar kadar sürekli bulmaktadır. Kendisi sürekli güneye baktığı ve gözlediği için Süheyl yıldızı ona da görünmüştür. [4]
"Anıldığında yanımda, ona adaş olan biri / İnsanlar arasından; gözyaşım ıslatır elbisemi"
Leylâ ismiyle müsemmâ olmak için insan olmanın gerekmesi zaten bilinen bir husus değil midir? Şâir ‘insanlar arasından’ ifadesiyle beytine nasıl bir manâ kazandırmak istemektedir?
İnsanlar kendilerine adaşlarının kim oldukları sorulduğu zaman zihinlerindeki hazır isimleri -genellikle tanıdıkları kişileri- beyan ederler. Şâir ise burada kendisi tanısın yahut tanımasın bütün adaşları kastetmek istemektedir. Her Leylâ ismi onu ağlatmaktadır. Bu kendi kabilesinden olsun. Yahut farklı ülkeden olsun fark etmeyecektir. Sadece ismi Leylâ olsun. Bütün insanlardan ismi onun ismi ile aynı olan manâsında.
"Leylâ’yı sakınıp, korusanız da diyarını benden / Asla sakındıramayacaksınız beni kafiyelerimden"
Bu beytin daha net anlaşılması tarihsel çerçeveye bakmakla mümkün olmaktadır. Nevfel b. Müsâhık adında o bölgede zekât memuru olarak görevlendirilen salâhiyetli (yetkili) kişi, bir toplanma yerinde Mecnûn’u üryan olduğu halde toprakla oynarken gördü. Hizmetçilerinden birisine elbise getirip ona giydirmesini emretti. Hizmetçi Mecnûn’un babasının eşrâftan olduğunu ve ona giydirilen her şeyi yırttığını haber verdi. Nevfel bunun üzerine onunla konuşmak istediyse de Mecnûn anlaşılmaz şeyler söyledi. Hizmetçi Nevfel’e şu sırrı verdi: “Eğer onunla adam akıllı konuşmak isterseniz Leylâ’yı anın.” Nevfel bu tavsiyeye uyunca Mecnûn kendine geldi ve aralarında şu muhâvere geçti:
Nevfel: “Sevgi mi seni gördüğüm bu hâle getirdi?”
Mecnûn: “Evet! O sevgi beni gördüğünden daha da beter bir duruma da düşürecektir.”
Nevfel: “İster misin ikinizi evlendireyim?”
Mecnûn: “Elbette. Fakat buna yol var mı?”
Nevfel: “Yanımda yola çık. Ailesine gidelim. Kızı isteyelim. Mehir hususunda onlara hoş gelecek bir miktar verelim.”
Mecnûn: “Bunu hakikaten yapacak mısın?”
Nevfel: “Evet.”
Mecnûn: Söylediğine bir bak.
Nevfel: Bunu yapacağıma sana söz veriyorum.
Sonrasında bir elbise getirilir. Mecnûn yol boyunca Nevfel’in en samimi ve akıllı dostlarından birisi oluverir. Fakat ailenin yaşadığı yere gidildiğinde Leylâ’nın ailesi silahlarına davranırlar. Mecnûn’un kendi bölgelerine girmesinden râzı olmayacaklarını ve sultanın Mecnûn’un kanını o bölgeye girdiği takdirde onlara helal kıldığını söylerler. Nevfel çok çaba gösterse de çabaları fayda etmeyecektir. En sonunda geri dönmeye mecbur kalırlar. [5]
"Yemin ederim ki Allah katında, sevdiğimdir, Leylâ / Budur nezdimdeki sevgim ona; ne var onun yanında bana "
Yemin ifadesi kelâmın muhtevasını tekid etmek için getirilir. Yemin edilen ne kadar mühimse yemin de o kadar mühim sayılmaktadır. Şâir burada aşkını Allah’a yemin ederek dile getirmiştir. Bununla da yetinmeyerek yeminini Hâk katında yaptığını da beyân etmiştir.
"Sayarım şu sıralar teker teker geceleri / Uzunca vakit geçirmiştim halbuki saymadan geceleri"
Beyitin ilk şatrında ayrılıktan sonraki hüzün ve hasret döneminde gecelerin tek tek sayılması izâh edilmişken beyitin ikinci şatrında sürûr ve vuslât vakti sayılabilecek olan birlikte geçirilen zamana işâret vardır. Çocukluk ve gençlik dönemlerinde geceleri sayma gibi bir âdeti olmayan Mecnûn, hasreti sebebiyle tek tek saymaya başlamıştır.
Çeviri Notları
- رِدَاءٌ: Kelimenin asıl manâsı elbise üzerine giyilen hırka, cübbe, setre ve pardesü gibi bir giyecektir. Biz ise “elbise” olarak tercüme ettik.
- ‘“Ey Ümmü Mâlik! Çokça beklediğim visâlin” beyitindeki “visâlini” ifâdesi şiirde geçmediği hâlde biz manânın daha iyi anlaşılması için ilâve ettik.
- “Hasretinin şiddeti, âciz bıraktı tabibleri” beyitinde aslında “tabibi” ifadesi ile tercüme etmemiz gerekirken biz vurgu katmak ve kâfiyeye uyum sağlamak adına bu şekilde tercüme ettik.
Kaynaklar
Şiir için:
el-Vâlibi, E.B., el-Halebi, C. (1939). Mecnûn-ı Leylâ. Kâhire: Matba’atu Mustafa el-Bâbi el-Halebi, 89- 94.
[1] Durmuş, İ. (2003). Tezat. TDV İslâm Ansiklopedisi,41, 58-60.
[2], [3], [4], [5] Reşîd, E. M. (2020). Tezekkertü Leylâ. Kâhire: Mektebetü’l-âdab, 70, 72, 73, 80, 81.
Kapak Görseli: