Faruk Cuveyde'nin Tek Bir Sual Adlı Şiiri ve Türkçe Çevirisi
Fârûk Cuveyde (فاروق جويدة), ilk defa 1983'te yayınlanan “شَيْءٌ سَيَبْقَى بَيْنَنَا” adlı divanında yer alan bu şiirinde her umudun ve mutluluğun ardında bizi bekleyen “nihai bir gerçek” olduğundan bahsetmektedir. Ve bizi dünyaya bağlayan her güzel duygunun, hakikatin esiri oluşuna sitem etmektedir. Her aşkın, bir ayrılığı içinde barındırdığını; her kavuşmanın bir vedaya gebe olduğunu ve her sonun yeniden başlamak için bir güce muhtaç olduğu gerçeğinin yüreğe ağır gelmesini çeşitli teşbih ve söz sanatlarıyla okura aktarmaya çalışmıştır. Haydi gelin, hepimizin yüz yüze geldiği o hakikatin kaleme dökülmüş halini birlikte okuyalım.
Önce Şiir
وَيَبْقَى السُّؤَالُ
Tek Bir Sual
..سَئِمْتُ الحَقِيقَةَ
لِأَنَّ الحَقِيقَةَ شَيْءٌ ثَقِيلٌ
فَأَصْبَحْتُ أَهْرُبُ لِلْمُسْتَحِيلِ
ظِلَالُ النِّهَايَةِ فِي كُلِّ شَيْءٍ
إِذَا مَا عَشِقْنَا نَخَافُ الْوَدَاعَ
إِذَا مَا الْتَقَيْنَا نَخَافُ الضَّيَاعَ
..وَحَتَّى النُّجُومُ
تُضِيءُ وَتَخْشَى اخْتِنَاقَ الشُّعَاعِ
هُمُومُ السَّفِينَةِ تَرْتَاحُ يَوْمًا
وَتُلْقِي بَعِيدًا.. بَقَايَا الشِّرَاعِ
إِذَا مَا فَرِحْنَا.. نَخَافُ النِّهَايَةَ
إِذَا مَا انْتَهَيْنَا.. نَخَافُ الْبِدَايَةَ
وَمَا عُدْتُ أُدْرِكُ أَصْلَ الْحِكَايَةِ
..لِأَنَّ الْحَقِيقَةَ شَيْءٌ ثَقِيلٌ
usandım hakikatten
çünkü hakikat ağır gelir yüreğe
imkansızlığa doğru kaçar oldum
nihayetin gölgesi her şeyde
aşıksak şayet korkarız vedalardan
kavuşmuşsak eğer korkarız kaybolmaktan
yıldızlar bile
parlar ve korkar ışığının yitmesinden
uçar bir gün geminin kaygıları
atıverir uzaklara doğru yelkenin kalıntılarını
sevinirsek şayet korkarız sonunun gelmesinden
gelirsek sonuna eğer korkarız başından
artık anlayamıyorum hikayenin aslını
çünkü hakikat ağır gelir yüreğe
***
..سَئِمْتُ الْحَقِيقَةَ
نُحِبُّ وَنَشْتَاقُ مِثْلَ الصِّغَارِ
وَيَصْحُو مَعَ الحُبِّ ضَوْءُ النَّهَارِ
وَيَجْعَلُنَا الحُبُّ ظِلاًّ خَفِيفًا
وَتَنْبُضُ فِينَا عُرُوقُ الْحَيَاةِ
وَنَنْسَى مَعَ الْقُرْبِ لَوْنَ الْخَرِيفِ
وَيَبْلُغُ دَرْبُ الْهَوَى.. مُنْتَهَاهُ
وَيَوْمًا نَرَى الْحُبَّ أَطْلَالَ عُمْرٍ
وَتَصْرُخُ فِينَا.. بَقَايَا دِمَاهُ
usandım hakikatten
sever ve özleriz çocuklar misali
gün ışığı uyanır aşk ile
ve aşk kılar bizi serinletici birer gölge
hayat damarlarımızda akıyor
aşk ile unuturuz sonbahar renklerini
ve tutku en zirveye ulaşır
ve bir gün bakarız ki aşktır yalnız ömürden arta kalan
bizde haykırıyor kanının son damlaları
***
..سَئِمْتُ الْحَقِيقَةَ
شَبَابٌ يُحَلِّقُ بِالأُمْنِيَّاتِ
يُبَاهِي بِهِ العُمْرَ كَالمُعْجِزَاتِ
وَيَسْقُطُ يَوْمًا كَوَجْهٍ غَرِيبٍ
يُطَارِدُ عُمْرًا مِنَ الذِّكْرَيَاتِ
نُقَامِرُ بِالْعُمْرِ.. يَحْلُو الرِّهَانُ
نُرِيدُ الْأَمَانِي.. فَيَأْبَى الزَّمَانُ
وَنَحْمِلُ لِلظِّلِّ لَحْنًا قَدِيمًا
نَعِيشُ عَلَيْهِ الخَرِيفَ الطَّوِيلَ
وَنُدْرِكُ بَيْنَ رَمَادِ الْأَمَانِي
بِأَنَّ الْحَقِيقَةَ.. شَيْءٌ ثَقِيلٌ
usandım hakikatten
gençlik, havalanıyor hayalleri bağrında
övünüyor hayata karşı, mucizeymişçesine adeta
oysa bir gün düşüverecek yabancı biri gibi
kovalıyor anılarla dolu ömrü,
kumar oynarız hayatla, bahis tatlı gelir bize
dilek dileriz ancak, oralı bile olmaz zaman
ve gölgeler için eski bir melodi taşırız
uzun sonbaharı yaşarız o melodi ile
ve umutların külleri arasından anlarız ki
hakikat, ağır bir şeydir…
***
..سَئِمْتُ الْحَقِيقَةَ
تَشَرَّدَ قَلْبِي زَمَانًا طَوِيلاً
وَتَاهَ بِهِ الدَّرْبُ وَسَطَ الظَّلَامِ
حَقِيقَةُ عُمْرِي خَوْفٌ طَوِيلٌ
تَعَلَّمْتُ فِي الْخَوْفِ ألَّا أَنَامَ
نَخَافُ كَثِيرًا
عُيُونٌ يَنَامُ عَلَيْهَا السَّهَرُ
نَخَافُ الْحَيَاةَ.. نَخَافُ المَمَاتَ
نَخَافُ الأَمَانَ.. نَخَافُ الْقَدَرَ
وَأُوهِمُ نَفْسِي..
بِأَنَّ النِّهَايَةَ شَيْءٌ جَمِيلٌ
وَأَنَّ الْبَقَاءَ.. مِنَ المُسْتَحِيلِ
usandım hakikatten
uzun zamandır avaredir kalbim
karanlığın ortasında kaybetti yol yüreğimi
ömrümün hakikati, uzun soluklu bir korku
ondan öğrendim ben uykusuzluğu
korkarız delicesine
haramdır artık uyku gözlere
korkarız yaşamaktan... korkarız ölümden
korkarız güvenden, korkarız kaderden
kandırıyorum kendimi
akıbet güzelmiş diye
sonsuz bir yaşam ise sadece bir hayal...
***
..سَئِمْتُ الْحَقِيقَةَ
فَمَا زِلْتُ أَعْرِفُ أَنَّ الْحَيَاةَ
وَمَهْمَا تَمَادَتْ سَرَابٌ هَزِيلٌ
وَمَا زِلْتُ أَعْرِفُ أَنَّ الزَّمَانَ
وَمَهْمَا تَزَيَّنَ.. قُبْحٌ جَمِيلٌ
وَأَعْرِفُ أَنِّي وَإِنْ طَالَ عُمْرِي
سَأُنْشِدُ يَوْمًا.. حَكَايَا الرَّحِيلِ
وَأَعْرِفُ أَنِّي سَأَشْتَاقُ يَوْمًا
يُضَافُ لِأَيَّامِ عُمْرِي الْقَلِيلِ
..وَنَغْدُو تُرَابًا
يُبَعْثِرُ فِينَا الظَّلَامُ الكَسِيحُ
وَنُصْبِحُ كَالْأَمْسِ ذِكْرَى حَدِيثٍ
تَرَاتِيلُ عِشْقٍ لِقَلْبِ جَرِيحٍ
وَفِي الصَّمْتِ نُصْبِحُ شَيْئًا كَرِيهًا
وَأَشْلَاءَ نَبْضٍ لِحُلْمٍ ذَبِيحٍ
وَتَهْدَأُ فِينَا رِيَاحُ الْأَمَانِي
وَبَيْنَ الْجَوَانِحِ.. قَدْ تَسْتَرِيحُ
..وَنَغْدُو بَقَايَا
تَطُوفُ عَلَيْنَا فُلُولُ الذِّئَابِ
فَتَتْرُكُ لِلْأَرْضِ بَعْضَ الْبَقَايَا
وَتَتْرُكُ لِلنَّاسِ بَعْضَ التُّرَابِ
حَقِيقَةُ عُمْرِي بَعْضُ التُّرَابِ
وَتِلْكَ الْحَقِيقَةُ.. شَيْءٌ ثَقِيلٌ
usandım hakikatten
biliyorum ki hayat
ne kadar uzarsa o kadar silik bir serap
anladım ki zaman
ne kadar süslenirse süslensin daima süslenmiş bir çirkinlik
ömrüm uzasa da biliyorum ki
mırıldanacağım bir gün... son yolculuğun hikayelerini
bir gün özleyeceğimi de biliyorum
ki eşlik edecek kısacık ömrümün günlerine
ve toprak oluruz.
silip süpüren bir karanlık yayılır bize doğru
konuşulan bir anı oluruz dün gibi
yaralının kalbindeki aşk nağmeleri gibi
kerih bir sâda oluruz sükutta
boğazlanmış hayaldeki nabzın parçası gibi
sakinleşir bizde umudun rüzgarları
belki soluklanıverir kaburgalar arasında
ve bir kalıntı oluruz
sarar çevremizi kurtların kalıntısı
birkaç ceset bırakır toprağa
biraz da toprak insanlara
ömrümün hakikati bir avuç toprak
ve işte bu hakikat, ağır gelir yüreğe
***
..سَئِمْتُ الْحَقِيقَةَ
فَمَا عُدْتُ أَمْلِكُ فِي الْأَرْضِ شَيْئًا
..سِوَى أَنْ أُغَنِّيَ
وَأُوهِمُ نَفْسِي بِأَنِّي.. أُغَنِّي
وَأَحْفِرُ فِي الْيَأْسِ نَهْرَ التَّمَنِّي
لِتَسْقُطَ يَوْمًا تِلَالُ الظَّلَامِ
وَيَنْسَابُ كَالصُّبْحِ صَوْتُ المُغَنِّي
..وَأُوهِمُ نَفْسِي
بِبَيْتٍ صَغِيرٍ لِكُلِّ الْحَيَارَى
يَلُمُّ البَقَايَا.. وَيَأْوِي الطَّرِيدَ
رَغِيفٌ مِنَ الخُبْزِ.. سَاعَاتُ فَرَحٍ
وَشُطْآنُ أَمْنٍ.. وَعُشٌّ سَعِيدٌ
وَأُوهِمُ نَفْسِي بِعُمْرٍ جَدِيدٍ
فَأَبْنِي الْقُصُورَ بِعَرْضِ الْبِحَارِ
وَأَعْبُرُ فِيهَا اللَّيَالِي القِصَارِ
..وَأُوهِمُ نَفْسِي
بِأَنَّ الحَيَاةَ قَصِيدَةُ شِعْرِ
وَأَلْحَانُ عِشْقٍ.. وَنَجْوَى ظِلَالٍ
وَأَنَّ الزَّمَانَ قَصِيرٌ.. قَصِيرٌ
وَأَنَّ البَقَاءَ مُحَالٌ.. مُحَالٌ
تَعِبْتُ كَثِيرًا مِنَ السَّائِلِينَ
وَمَا زَالَ عِنْدِي نَفْسُ السُّؤَالِ
لِمَاذَا الْحَقِيقَةُ شَيْءٌ ثَقِيلٌ؟
لِمَاذَا الْهُرُوبُ مِنَ المُسْتَحِيلِ؟
..سَئِمْتُ الْحَقِيقَةَ
لِأَنَّ الحَقِيقَةَ شَيْءٌ ثَقِيلٌ
usandım hakikatten
değilim artık hiçbir şeyin maliki
şarkı söylemekten başka
kandırırım da kendimi, şarkı söylüyormuşum gibi
kazarım umutsuzlukta temenni nehrini
o karanlığın tepeleri düşer diye bir gün
şarkıcının sesi akıveriyor tıpkı sabah gibi
kandırıyorum kendimi
küçük bir evle, tüm kafası karışmışlar için
kalanları toplar ve sürülmüşleriyse himaye eder
işte bir parça ekmek; mutlu saatler…
güven sahili, mutlu bir yuva
yeni bir hayat için kandırırım kendimi
işte genişliği denizler kadar olan nice saraylar inşa ederim
geçiririm kısa geceleri orada
kandırırım kendimi
hayat bir şiir nazmı diye
aşkın nağmesi ve gölgelerin fısıltısı
ve zaman kısa... çok kısa...
baki kalmaksa imkansız…
soranlardan çok yoruldum artık
ve hala aynı soruyu soruyorum
hakikat neden ağır gelir yüreğe?
kaçış niçin imkansız?
usandım hakikatten
çünkü hakikat ağır gelir yüreğe
Şiir Notları
1) Fârûk Cuveyde Kimdir?
Fârûk Cuveyde, 1946 senesinin şubat ayında Mısır’ın kuzey kesimindeki Kafrü’ş-şeyh (كفر الشيخ) ilinde dünyaya gelmiş, çocukluğunu ise Buhayre kentinde geçirmiştir. 1968 yılında gazetecilik bölümünden mezun olan şair, kariyerine el-Ehrâm gazetesinin ekonomi bölümündeki editörlük göreviyle başlamıştır. Döneminin en çok satan yazarlarından biri olan Fârûk Cuveyde, birçok eser kaleme almıştır. Yazılarında tercih ettiği akıcı üslubu ve zor kelimelerden kaçınması, onu diğer yazarlardan ayıran başlıca özelliklerdendir. Eserleri Fransızca, İngilizce ve daha birçok dile çevrilmiştir. Akabinde gazetenin sekreterliğine yükselen şair, halen el-Ehrâm gazetesinin kültürel yazılarının editörlüğünü yapmaktadır [1].
2) Şair Bize Ne Anlatıyor?
“Usandım hakikatten, çünkü hakikat ağır gelir yüreğe / imkansızlığa doğru kaçar oldum, nihayetin gölgesi her şeyde”
Şiirin tümü okunduğunda aslında bu hakikat kelimesi ile şairin bir nevî dünya hayatının fâniliğini kastettiği söylenebilir. Zira insan, insan olması hasebiyle dünya hayatına meyletmektedir. Ancak insanın dünyaya karşı olan muhabbet ve arzusunun, bu hayatın faniliği gerçeği ile karşı karşıya kalmasının insanda oluşturduğu buhrana işaret etmektedir. Şairin hakikatten yorulması, onu gerçeklikten muhâle doğru kaçmaya sevketmektedir. Bu dizelerde imkansızlık ifadesiyle de şairin aslında hakikatin karşıtını ifade etmeye çalıştığını söyleyebiliriz. Akabindeyse biz o ''kaçınılmaz'' gerçeğin gölgesini her şeyin sonunda bizi bekleyen bir bekçi gibi mülahaza edebiliriz. Özetle, bir hakikatten kaçan şair yine başka bir hakikatin içinde bulmaktadır kendini...
“gün ışığı uyanır aşk ile / ve aşk kılar bizi serinletici birer gölge / hayat damarlarımızda akıyor / aşk ile unuturuz sonbahar renklerini / ve tutku en zirveye ulaşır / ve bir gün bakarız ki aşktır yalnız ömürden arta kalan / bizde haykırıyor kanının son damlaları”
İnsan, aşık olduğunda bulutların üzerinde sanki kainatta tüm imkansızlıklar mümkünmüş gibi hisseder. Aşk duygusu, en kavurucu sıcaklarda dahi insana serinletici bir rüzgar etkisi verir. Hüznü temsil eden o sonbahar renkleri, aşk ile unutulur. Ve tutku en doruklara ulaşır. İşte şair, en güçlü hislerden biri olan aşkın bile hakikate yenik düşmesinden bahsetmektedir. Ve der ki, tüm bu güzel duygular bile bir gün gelir yalnızca bir anı olarak anımsanır.
“gençlik, havalanıyor hayalleri bağrında / övünüyor hayata karşı, mucizeymişçesine adeta / oysa bir gün düşüverecek yabancı biri gibi”
Gençlik, hiç kaybedilmeyecekmiş gibi yaşanmaktadır. Bir övgü sebebidir genç olmak ve hissetmek. Her şey mümkündür o çağlarda. Ancak şair bize mutlak gerçeği bir kez de gençlik üzerinden hatırlatmaktadır. Bir gün o gençlik de bizden ayrılacak...
“dilek dileriz ancak, oralı bile olmaz zaman / ve gölgeler için eski bir melodi taşırız / uzun sonbaharı yaşarız o melodi ile / ve umutların külleri arasından anlarız ki / hakikat, ağır bir şeydir…”
Hayattan beklentilerimizin hayatın bize sundukları ile uyuşmamasına dikkat çeken şair, yaptığımız her planın üstünde bir plan daha olduğunu ve beklentilerimizin, yaşayacaklarımızla hiçbir suretle bağdaşmayacağı gerçeğini hatırlatır. Sonunda ise o umutlar solar, küle döner ve o an anlarız ki hakikat ağır bir şeydir.
“uzun zamandır avaredir kalbim / karanlığın ortasında kaybetti yol yüreğimi ömrümün hakikati, uzun soluklu bir korku / ondan öğrendim ben uykusuzluğu / korkarız delicesine / haramdır artık uyku gözlere”
"korkarız yaşamaktan... korkarız ölümden / korkarız güvenden, korkarız kaderden / kandırıyorum kendimi / akıbet güzelmiş diye / sonsuz bir yaşam ise sadece bir hayal"
Bu bölümde ise şair, karamsarlığı biraz daha öne çıkararak hayatının artık sadece korkudan ibaret olduğunu ve en emin olduğumuz duygulardan bile ürker hale geldiğimizi söylemektedir. Her şeyin güzel olacağı temennisi ile yalnızca kendimizi avuttuğumuzu, o dünya hayatındaki sonsuzluk arzusunun ise hakikat karşısında yalnızca bir hayal olabileceğinden bahsetmektedir.
“biliyorum ki hayat ne kadar uzarsa o kadar silik bir serap / anladım ki zaman / ne kadar süslenirse süslensin daima süslenmiş bir çirkinlik”
Şairin duyduğu korku üzerine düşünmeye başlandığında, iyimserliği zıttıyla kaim bir görüntü olarak telakki ettiğini ve bunu bir hakikat olarak kabul ettiğini görüyoruz. Uzun ömrü silik bir seraba, güzel görünme hevesindeki zamanı ise aslında süslenmiş bir çirkinliğe benzetmektedir.
“silip süpüren bir karanlık yayılır bize doğru / konuşulan bir anı oluruz dün gibi / yaralı kalpteki aşk nağmeleri gibi / kerih bir sada oluruz sükutta / boğazlanmış hayaldeki nabzın parçası gibi”
Şair bu dizelerinde, etrafı kasıp kavuran belki bir kasırga gibi her şeyi içine alan bir karanlığın kendilerine doğru geldiğini betimlemektedir. Aslında bu karanlık ölümdür. Ve toz pembe hayatın üzerine yavaştan çökmeye başlamış ve pembe hayatı grileştirmiştir. Karanlığın kendisini çevrelediğinde ise artık bu dünyada kendi varlığının başkalarının zihnindeki bir anıdan ibaret olduğu gerçeğini vurgulamaktadır.
Çeviri Notları
- لِأَنَّ الحَقِيقَةَ شَيْءٌ ثَقِيلٌ: Mısranın tam çevirisi “çünkü hakikat ağır bir şeydir” olmasına rağmen dizeyi bağlam ve akışa göre yer yer “çünkü hakikat ağır gelir yüreğe” diye yorumlamayı tercih ettik.
- عُرُوقُ الحَيَاةِ: Tam çevirisi hayatın damarları olsa bile Türkçeye çevirirken hayatı özne olarak alıp, “hayat damarlarımızda akıyor” diye çevirmeyi tercih ettik.
- Şiirin başlığının tam çevirisi “Ve Bir Soru Kalır” ( وَيَبْقَى السُّؤَالُ) olarak çevrilmektedir. Ancak biz şiirin içeriğini de göze alarak bir cümle yerine daha çarpıcı olacağını düşündüğümüz için “Tek Bir Suâl” başlığını tercih ettik.
Yeni Kelimeleri Yoklayalım
Kaynaklar
Şiir için:
Cuveyde, F. (1987). el-Mecmûa el-Kâmile. Kâhire: Merkezu’l-ehrâm, 329-333.
[1] Ştih, H. (2016). Vezayifu’l-unvani fî şi'ri Fârûk Cuveyde (Yüksek Lisans Tezi). Muhammed Haydar Üniversitesi Dil ve Edebiyat Enstitüsü, Biskra, Cezayir, 61.