Ahmet Şevki'nin Abdurrahman ed-Dahil'e Gazelinin İkinci Kısmı ve Türkçe Çevirisi [2/4]
“Emîru’ş-şuarâ” unvanıyla tanınan Ahmet Şevkî, Endülüs Emevi Devleti'nin kurucusu Abdurrahmân ed-Dâhil'e recez usulünde bir şiir yazmıştır. Şiirin yayımladığımız ilk kısmında Şevkî, konudan bağımsız bir girizgah ile başlamaktaydı. Bu kısımda ise, Dâhil'in kahramanlıkları ve sahip olduğu üstün nitelikleri dile getirir. Ayrıca Abbasioğulları ile Emevioğulları arasındaki siyasal çekişmeyi dile getirdiğini görmekteyiz.
Henüz Okumadıysanız:
Şiirin ilk kısmı
Önce Şiir
صَقْرُ قُرَيْشٍ) عَبْدُ الرَّحْمَن الدَّاخِل)
Abdurrahmân ed-Dâhil’e Gazel [2/4]
يَا شَبَابَ الشَّرْقِ عنوانَ الشَّبَاب
ثَمَرَاتِ الحَسَبِ الزَّاكِي النَّمِيرْ
حَسْبُكُمْ فِي الكَرَمِ المَحْضِ اللُّبَابِ
سِيرةٌ تَبْقَى بَقَاءَ ابْنَيْ سَمِيرِ
فِي كِتَابِ الْفَخْرِ لِلدَّاخِلِ بَابٌ
لَمْ يَلِجْهُ مِنْ بَنِي المُلْكِ أَمِيرٌ
فِي الشُّمُوسِ الزُّهْرِ بِالشَّامِ انْتَمَى
وَنَمَى الْأَقْمَارَ بِالْأَنْدَلُسِ
قَعَدَ الشَّرْقُ عَلَيْهِمْ مَأْتَمَا
وَانْثَنَى الْغَرْبُ بِهِمْ فِي عُرُسِ
Ey şark gençliği, ey gençliğin önderleri
Ey temiz pak ataların torunları
Yetmez mi size halis mertlikte
Gece ve gündüz misali kalıcı bir efsane
"Dâhil" bâbı bulunur gurur kitabında
Nasip olmamıştır başka hükümdara
Odur yetişip Şam'ın parlak güneşinde
Endülüs'te ay ışığı saçan
O soyun ardından Şark tam matem tutmuş iken
Mağrip elleri zafer zılgıtlarını çekmişti
***
هَلْ لَكُمْ فِي نَبَأٍ خَيْرِ نَبَأ
حِلْيةِ التَّارِيخِ مَأْثُورٌ عَظِيم
حَلَّ فِي الْأَنْبَاءِ مَا حَلَّتْ سَبَأْ
مَنْزِلَ الوُسْطَى مِنَ الْعَقْدِ النَّظِيمِ
مثلَه المقدارُ يومًا مَا خَبَأْ
لِسَلِيبِ التَّاجِ وَالْعَرْشِ كَظِيم
يُعجِزُ القُصَّاصَ إلا قلَما
فِي سَوَادٍ مِنْ هَوًى لَمْ يُغمَسِ
يُؤْثِرُ الصِّدْقَ وَيجزي عَلَما
قلَب العالَمَ لو لم يُطْمَس
İstemez misiniz anlatayım en güzelinden bir olay sizlere
İşlenmiş nakış nakış tarihe, öylesine muazzam, öylesine güzide
Tarihte Sebe kadar önemli yer tutmuş
dizili kolyenin en görkemli taşı gibi
Öyle bir sürpriz hiç gizlememiştir felek
Tacını tahtını kaybeden kederli biri için
Öyle bir olay ki aciz bırakır kıssahanları
Hariçtir; hayranlıktan mürekkebe dalmamış bir kalemle yazdıkları
O kalem izi silinmese hakkını verir
O dünyayı yerinden oynatan yiğidin
***
عن عِصامِيٍّ نَبِيل مُعْرِقِ
في بُناةِ المجد أبناءِ الفَخَار
نَهَضَتْ دَوْلَتُهُمْ بِالْمَشْرِقِ
نَهْضَةَ الشَّمْسِ بِأَطْرَافِ النَّهَارِ
ثم خان التاجُ وُدَّ المفْرقِ
ونَبَتْ بالأنجم الزُّهر الديارْ
غفَلوا عن ساهرٍ حول الحِمى
باسطٍ من ساعِدَيْ مُفتَرس
حام حول الملك ثم اقتَحما
ومشَى في الدم مشي الضَّرِسِ
Kahramandı, kahramanlık asil kanında vardı
O şanlı asil ecdadından yadigar kaldı
Şark’ta kurmuşlardı devletlerini
Güneşin şarktan doğuşu misali
Sonra taç, onu taşıyan başa ihanet etti
Memleket, yıldızlarına dar geldi
Onlar gaflettelerdi fırsat kollayan
Pençeleri eyleme hazır hasımdan
Hasım makasa kıstırıp memleketlerini bastı
Azgınca kan akıtmaktan geri durmadan
***
ثأرُ عثمانَ لمروان مَجَازْ
ودَمَ السِّبْط أثار الأقَربُونْ
حَسَّنوا للشام ثأرًا والحجاز
فتَغَالى الناسُ فيما يطلبونْ
مَكْرُ سُوَّاسٍ على الدَّهْمَاءِ جازْ
ورُعاةٌ بالرَّعايا يلعبون
جعلوا الحقَّ لبَغْيٍ سُلَّما
فهو كالسِّتر لهم والتُّرُسِ
وقديمًا باسمه قد ظَلَما
كلُّ ذي مِئْذَنَةِ أو جَرَس
Osman'ın intikamı Mervanoğullarına yol oldu;
Abbasoğullarına ise Hüseyn’in intikamı
Hem Şam’da hem Hicaz’da güzellediler intikamı
Halk da düştü intikam peşine mutaassıbâne
Bir siyasetti bu, avam ona kandı
Oynattığı bir oyundu, çobanın sürüsüne
Haklı davayı kullandılar zulümleri için
Kah merdiven olarak, kah kalkan
Eskiden beri ibadethaneler
İster minare olsun ister kilise, sahiplerinin emellerine alet olmamış mıydı
***
جُزِيتْ مروانُ عن آبائها
ما أراقوا من دِماء ودموعْ
ومن النَّفس ومن أهوائها
ما يؤدِّيه عن الأصل الفروع
خَلَتْ الأعوادُ من أسمائها
وتغطَّت بالمصالِيب الجذوع
ظَلَمتْ حتى أصابت أظْلَما
حاصدَ السيف وبِيءَ المَحْبسِ
فِطنًا في دعوة الآلِ لِما
همَس الشَّاني وما لم يَهْمِسِ
Mervanoğulları atalarının akıttığı
Kan ve göz yaşlarının ceremesini çekti
İnsan nefsinin, hevasının bir ürünüdür
Gövde’nin ceremesini Dallar'ın çekmesi
Dallar’ın adı bile yok oldu
Gövde ise ucuna asılı cesetlerden görülmez oldu
Zulmedip durmuşlardı ta ki daha zalimine
Çattılar; hasadı kılıç, meskeni mahpus olana
Ehl-i Beyt davasını üstlenenler uyanıktı
Hasımlarının kah gizli, kah aşikar attığı adımlara
***
لبِست بُرْدَ النبيِّ النَّيِّرات
من بني العبَّاس نورًا فوق نور
وقديمًا عند مروان تِراتْ
لزَكيَّاتٍ من الأنفُس نور
فنَجا الدَّاخلُ سبْحًا بالفُرات
تارك الفِتنةِ تَطْغى وتَنور
غَسَّ كالحوت به واقَتَحَما
بين عِبْريه عيون الحَرَسِ
ولقد يُجدي الفتى أن يَعلَما
صَهْوةَ الماءِ ومَتْنَ الفَرَسِ
Bürününce Nebevi Bürde'ye Abbasoğulları
O nurlu bürdeyle, onların da yıldızı parladı
Mervanoğullarının güzel ruhlu insanlara
Kast edip cinayet işlemişlikleri çoktu
Dâhil Fırat’a atıp kendini kurtuldu
O alevlenmiş fitneyi ardında bırakarak
Fırat’a bir balina gibi atıldı
Bekçilerin gözü önünde nehrin derinliklerine
Şüphesiz her yiğit için gereklidir
At biniciliği kadar ‘su biniciliği’ni de bilmek
***
صحِب الداخلَ من إخوتِه
حدثٌ خاض الغمار ابن ثَمانْ
غلَب الموج على قوَّته
فكأن الموج من جُنْدِ الزَّمان
وإذا بالشَّط من شِقْوتِه
صائحٌ صاح به: نِلتَ الأمان
فانثنى مُنْخَدِعًا مُستسلِما
شاةٌ اغترَّتْ بعَهد الأطْلَسِ
خضَب الجُند به الأرض دَما
وقلوبُ الجُند كالصَّخر القَسِي
أيها اليائسُ مُتْ قبل المَمَاتْ
أو إذا شئتَ حياةً فالرَّجا
لا يَضقْ ذَرْعُك عند الأزَمات
إن هي اشتدَّت وأمِّلْ فَرَجا
ذلك الداخلُ لاقى مُظلِماتْ
لم يكن يأْمل منها مَخْرَجا
قد تولَّى عزُّه وانصرما
فمضى من غَدهِ لم يَيأس
رام بالمغرب مُلْكًا فرمى
أبعدَ الغَمْرِ وأقصى اليَبَسِ
Dâhil'le beraber gelmişti küçük kardeşi
Sekiz yaşında dalgalarla boğuşan bir çocuk idi
Mağlup düştü o kuvvetli dalgalara
Sanki o dalgalar, devleti ele geçiren askerlerdendi
Talih işte: geldi bir ses kıyıdan
"Gel" diyordu o ses, veriyoruz sana eman
Çocuk aldandı bu hileye, teslim oldu
Tıpkı kurdun sözüne inanan bir koyun gibi
Askerler onu alıp, toprağı kanıyla boyadılar
Askerlerin kalbi zaten hep taş gibi sert olmaz mı?
Ey umutsuz; ecelinden önce öl
Yok "yaşayayım" diyorsan umuda tutun
Her musibette canın sıkılmasın
Zorluğu ne olursa olsun, ferahlığa ümitvar ol
İşte Dâhil; nice karanlık geceler gördü
Çıkış yoluna yahut kurtuluşa umutlu olmadığı
Devran dönmüş, sefa günleri bitince
Ümit kesmeyip işin başına geçti
Mağrip’te taht kurmak istedi
Denizin en derininde, karanın en uzağında
...
Şiir Notları
Şair Bize Ne Anlatıyor?
“Gece ve gündüz misali kalıcı bir efsane”
ابنيْ سمير gece ve gündüzden kinayedir. Burada şair bu kıssanın gece ve gündüzün sonsuz döngüsü misali kalıcı olduğuna atıf yapmıştır.
“Odur yetişip Şam'ın parlak güneşinde”
Şam’ın parlak yıldızları Abdurrahman ed-Dâhil’in ataları olan Ümeyyeoğullarına işarettir.
“Tarihte Sebe kadar önemli yer tutmuş”
Şair bu tarihi olayın önemini anlatırken olayı Sebe’ye benzetiyor. Sebe hanedanlığı Yemen’i uzun yıllar egemenliği altında tutmuş, önemli Arap medeniyetlerinden biridir. Öyle ki Kuran’da bile Sebe Sûresi'nde bu medeniyetin ne derece geliştiği ve köyler arasında evlerin kesilmediğinden bahsedilmiştir. Şair Sebe’nin dillere destan kıssası kadar Dâhil’in kıssasının da tarihte önemli bir yeri olduğunu ifade ediyor.
“Osman'ın intikamı Mervanoğullarına yol oldu; / Abbasoğullarına ise Hüseyn’in intikamı”
Şair, Dâhil’in macerasının başladığı noktayı yani Emevi Devleti'nin yıkılışı ve Abbasi Devleti'nin kuruluşuna değinirken iki hanedanlığın kuruluşunda da görülen ortak noktaya dikkat çeker. Emevî Devleti'nin kuruluşunun Hz.Osman’ın intikamını almak esaslı olduğu gibi Abbasilerin de Hz.Hüseyn ve Ehl-i Beyt’in intikamını alma esaslı kurulduğunu anlatıyor.
Yeni Kelimeleri Yoklayalım
Kaynaklar
Şiir için:
Şevkî, A. (1970). Duvelu’l-Arap ve Uzamâ’u’l-İslâm. Beyrut: Dâru’l-kitâbi’l-Arabi, 78-86.
Sözlükler:
ez-Zirikli, H.D. (2002). el-Alâm. Beyrut: Dâru’l-ilm lil-melêyin.
İbn Manzûr. (1993). Lisânü’l-Arab. Beyrut: Dâru Sâder.