Ferezdak’ın Hapsedilmesine Sebep Olan Kaside: Zeynelabidin’e Övgü ve Türkçe Çevirisi [1/2]
Emevilerin en güçlü üç hiciv şairinden biri sayılan Ferezdak (الْفَرَزْدَق), dilden dile dolaşan pek çok şiir söylemiştir. Bugün sizler için seçtiğimiz Zeynelâbidin’e Övgü (هَذَا الَّذِي تَعْرِفُ الْبَطْحَاءُ وَطْأَتَهُ) kasidesi de hiç şüphesiz hem hikayesi hem de üslubuyla Ferezdak denilince akla gelen şiirlerden biri haline gelmiştir. Hz. Ali'nin torunu İmam Zeynelâbidin'in ahlakını, soyunu ve cömertliğini öven şiir 27 beyitten oluşuyor. Şiirimizin hikayesini ve ilk 13 beyitinin çevirisini yazımızda bulabilirsiniz.
Şiirin Hikayesi
Emevi veliahtı Hişam b. Abdulmelik, henüz babası yönetimde olduğu bir zaman hacca gider, ancak Haceru’l-esved'e yöneldiğinde yaklaşmak için kendine yer bulamaz. Yanında Şam’dan ileri gelenlerin de bulunduğu bir grupla bir köşeden hacıları izlemeye başlayan Hişam, oldukça ilginç bir sahneyle karşılaşır. Kendisinden biraz sonra Haceru’l-esved’e dokunmak için gelen İmam Zeynelâbidin’i gören hacılar, önünden çekilmeye başlamış, Zeynelâbidin de böylece Haceru’l-esved'e dokunabilmiştir. Yanındakilerden biri Hişam’a: “İnsanların bu kadar hürmet ettikleri de kim?” diye sorunca Hişam, Zeynelâbidin’e ilgi gösterilmesinden korkmuş ve “Bilmiyorum” cevabını vermiştir. Ancak veliahtın yanında bulunan şairimiz Ferezdak, söze girmiş ve “Ben tanıyorum” diyerek meşhur kasidesini okumuştur. [1] Emevi hanedanına bir tür vefasızlık olarak gözüken bu durum yüzünden Ferezdak cezalandırılmış, Mekke ile Medine arasında bir yerde hapsedilmiştir. Daha sonra Ferezdak’ın burada Hişam’a bir hiciv yazdığı haberini alan veliahtı korkmuş ve şairi salıvermiştir. [2]
Ve Şiir
قَصِيدَةُ الْفَرَزْدَق فِي مَدْحِ زَيْن الْعَابِدِين
Zeynelâbidin’e Övgü
هَذَا الَّذِي تَعْرِفُ الْبَطْحَاءُ وَطْأَتَهُ
وَالْبَيْتُ يَعْرِفُهُ وَالْحِلُّ وَالْحَرَمُ
Ayak izini Mekke toprakları tanır onun
Tanır Kâbe onu; harem sınırı ve ötesi tanır
هَذَا ابْنُ خَيْرِ عِبَادِ اللهِ كُلِّهِمُ
هَذَا التَّقِيُّ النَّقِيُّ الطَّاهِرُ الْعَلَمُ
Kullar içinde en mübarek ceddin torunudur
Bu takvalı tertemiz yol gösterici efendi...
هَذَا ابْنُ فَاطِمَةٍ، إِنْ كُنْتَ جَاهِلَهُ
بِجَدِّهِ أنْبِيَاءُ اللهِ قَدْ خُتِمُوا
Bilmez isen diyeyim, Fâtıma’nın oğludur
Dedesiyle sonlanmıştır nebiler silsilesi
وَلَيْسَ قَوْلُكَ: مَنْ هَذَا؟ بِضَائِرِهِ
اَلْعُرْبُ تَعْرِفُ مَنْ أَنْكَرْتَ وَالْعَجَمُ
Şimdi sen “O da kim?” dediysen ne çıkar;
Tanır onu -sen bilmezden geldiysen de- Arabıyla Acemi
كِلْتَا يَدَيْهِ غِيَاثٌ عَمَّ نَفْعُهُمَا
يُسْتَوْكَفَانِ، وَلَا يَعْرُوهُمَا عَدَمُ
Elleri yağmurlar gibi, her yere saçılır
Medet umulan bu ellerin bolluğu dâimidir
سَهْلُ الْخَلِيقَةِ، لَا تُخْشَى بَوَادِرُهُ
يَزِينُهُ اثْنَانِ: حُسْنُ الخَلْقِ وَالشِّيَمُ
Yumuşaktır tabiatı, halim selim bir kimsedir
Güzellik ve ahlak onu ne güzel süslemiştir
حَمَّالُ أَثْقَالِ أَقْوَامٍ، إِذَا افْتُدِحُوا
حُلْوُ الشَّمَائِلِ، تَحْلُو عِنْدَهُ نَعَمُ
Belleri bükülen kimselerin yüklerini sırtlar
Pek sever “evet” demeyi, tabiatı sevimlidir
مَا قَالَ: لَا قَطُّ، إِلَّا فِي تَشَهُّدِهِ
لَوْلَا التَّشَهُّدُ كَانَتْ لَاءَهُ نَعَمُ
“Yoktur” demez, kapısından döndürmez kimseyi
Şehâdet dışında anmamış hiç “yoktur” lafzını
عَمَّ الْبَرِيَّةَ بِالْإِحْسَانِ، فَانْقَشَعَتْ
عَنْهَا الْغَيَاهِبُ وَالْإِمْلَاقُ وَالْعَدَمُ
Lütuflarını yaymasıyla cümle âleme
Karanlık ve yoksulluk dağılıp uzaklaştı
:إِذَا رَأَتْهُ قُرَيْشٌ قَالَ قَائِلُهَا
إِلَى مَكارِمِ هَذَا يَنتَهِي الْكَرَمُ
Kureyşliler onu görünce, içlerinden biri dedi:
“Bu kişinin hayırlarıdır, cömertliğin son haddi”
يُغْضِي حَيَاءً، وَيُغْضَى مِنْ مَهَابَتِهِ
فَمَا يُكَلَّمُ إِلّا حِينَ يَبْتَسِمُ
Hayâsından gözlerini sakınırken, muhatabı da onun heybetinden
Ne yüzüne bakabilir, ne de gülümsemiyorsa söz alabilir
بِكَفِّهِ خَيْزُرَانٌ رِيحُهُ عَبِقٌ
مِنْ كَفِّ أَرْوَعٍ، في عِرْنِينِهِ شَمَمُ
O gururlu civanın avucundan
Taşıdığı âsânın hoş kokusu yayılır
يَكَادُ يُمْسِكُهُ عِرْفَانَ رَاحَتِهِ
رُكْنُ الحَطِيمِ إِذَا مَا جَاءَ يَسْتَلِمُ
Bu tanıdık avuç yaklaşınca Haceru'l-esved
Neredeyse dokunmak için ondan erken davranacaktı
Şiir Notları
1) Ferezdak Kimdir?
Emevi dönemi şairinden olan Ferezdak (الْفَرَزْدَق), hicri 20 (m.641) yılında Basra yakınlarında doğmuştur. Asıl adı Ebu Firâs Hemmam olan şairin, soylu bir ailede doğmuş olmasına rağmen bedevi tabiatına sahip olduğu söylenir. [3] Ferezdak, yazdığı medih ve hicivlerle öne çıkmış, güçlü ifadeleriyle Emevi sarayında kendine yer bulmuştur. Kendisi gibi saray şairleri olan Ahtal ve -özellikle de- Cerîr’le yaptıkları atışma ve hicivleşmeler, edebiyatlarında önemli bir yer tutmuştur. Ferezdak, bununla birlikte dil alimlerince şiiri en kuvvetli üç Emevi şairi arasında görülmüştür. Ferezdak, bir saray şairi olarak yazdığı methiyelerde Emevileri övmüş olsa da, Ehl-i beyt’e içinde bir sevgi beslemiş ve zaman zaman bu yakınlığı izhar etmiştir. [4]
Çeviri Notları
- وَطْـأَتَـهُ: “Ayak izini” olarak çevirdiğimiz kelime “yaya yürüyen kişi; baskı - basınç; ayak konulacak yer; ayak basmak ve yere sağlam şekilde basmak” gibi anlamlara gelmektedir.
- Bathâ الْبَطْحَاء: Kelime anlamı, küçük taşlar barındıran sel yatağıdır. Ayrıca vadinin yürümesi kolay yerlerini ifade etmek için de kullanılır. [5] Bathâ mekan olarak sel yatağındaki yürümesi kolay her araziye denilse de özelde Mekke vadisinin bir kısmını belirten “Bathâ Mekke” ifadesiyle kullanılmıştır. [6] Günümüzde de Bathâ, Mekke’nin güneyindeki bir bölgeyi ifade eder. Ayrıca Bathâ yahut Ebtah, Mekke’nin bir diğer adıdır. Peygamberimizin (sav)’in amcası Ebu Tâlib’in yani Zeynelâbidin’in de büyük dedesinin bir künyesi de “Ebu’l-Bathâ”dır. [7] Çevirimizde Bathâ kelimesini “Mekke’nin toprakları” olarak çevirmeyi tercih ettik.
- وَالْبَـيْـتُ يَعْـرِفُـهُ وَالْحِـلُّ وَالْحَـرَمُ: “Tanır Kâbe onu; harem sınırı ve ötesi tanır” şeklinde çevirdiğimiz dizede Hil kelimesi, “helallik”ten gelir ve haremdeki yasakların kalktığı, harem bölgesinin dışında kalan bölgeleri ifade eder. “Sınırın ötesi” olarak çevirmeyi tercih ettik. [8]
- هَذَا ابْنُ خَيْرِ عِبَادِ اللهِ كُلِّهِمُ: “Cümle abidin en üstünüdür ceddi” olarak çevirdiğimiz ifade aslında “O, Allah’ın tüm kullarının en hayırlısının oğludur” şeklindedir. Ancak Araplar, babanın evladına oğul derken, torunu da aynı kelimeyle karşılayabilmektedirler.
- هَذَا التَّقِيُّ النَّقِيُّ الطَّاهِرُ الْعَلَمُ: “Bu takvalı tertemiz yol gösterici efendi…” şeklinde çevirdiğimiz ifade literal olarak “Bu kişi takvalı, temiz ve kavminin reisidir” şeklindedir.
- وَلَيْسَ قَوْلُكَ: مَنْ هَذَا؟ بِضَائِرِهِ: “Şimdi sen ‘O da kim?’ dediysen ne çıkar” olarak çevirdiğimiz ifade kelime çevirisiyle “Şimdi senin “O da kim?” demen, onun itibarını zedelemez / değerini düşürmez” şeklindedir.
- كِلْتَا يَدَيْهِ غِيَاث عَمَّ نَفْعُهُمَا: “Elleri yağmurlar gibi, her yere saçılır” şeklinde çevirdiğimiz dizedeki غِيَاث kelimesi aslında “yardım” anlamına gelir. Bununla beraber bir sonraki dizede geçen اسْتَوْكَف fiili, yağmurun yağmasını istemek, dua etmek anlamlarına gelir. Bu yüzden yukarıdaki dizede geçen غَيَاث kelimesiyle eller, yağmura benzetilmiştir. Beyitteki asıl maksat ise cömertliğinin çokluğunu övmektir.
- لَا تُخْشَى بَوَادِرُهُ: Halim selim insanlar için kullanılan bir deyimdir. “Öfkelendiğinde verdiği ilk tepki sert olmaz, insanlar yıkıcı bir tepki alacağından endişelenmez.” anlamına gelir.
- مَا قَالَ: لَا قَطُّ، إِلَّا فِي تَشَهُّدِهِ / لَوْلَا التَّشَهُّدُ كَانَتْ لَاءَهُ نَعَمُ: Bu dizelerin asıl manası “Şehadet getirmesi dışında hiç lâ / hayır demez, şehadet de olmasa o lâ da evet olurdu.” şeklindedir. Ancak Türkçede şehadet sözündeki lâ, genellikle “yoktur” şeklinde çevrilmektedir. Türkçe çevirisinde yaşanacak sorunu kaldırmak için anlamı da göz önüne alan bir çeviri tercih ettik.
- إِلى مَكارِمِ هَذا يَنتَهي الْكَرَمُ: Dizesi kurallı bir cümle halinde yazılırsa “الْكَرَمُ ينْتَهِي إِلى مَكارِمِ هَذا” şeklinde olmalıdır. Yani “Cömertlik, onun iyiliklerinde son bulur” anlamına gelmektedir.
- خَيْزُرَانٌ: “Âsâ” olarak çevirdiğimiz kelime “çubuk, ok” gibi genel anlamlara sahip olduğu gibi “bambu” bitkisi için de kullanılır. Burada kastedilen Zeynelâbidin’in elinde tuttuğu âsâdır.
- رُكْنُ الحَطِيمِ: Hatîm, Hicr-i İsmail’in bir diğer adıdır. Kâbe’den bir bölüm olan Hicr-i İsmâil, daire şeklinde kısa bir duvarla çevrelenmiştir. Ancak şiirde ruknu’l-hatim den kasıt muhtemelen Haceru’l-esved'dir.
Yeni Kelimeleri Yoklayalım
Kaynaklar
Şiir için:
Ferezdak. (1983). Şerhu Dîvâni’l-Ferezdak. el-Hâvi, İ. (Ed.), Beyrut: Dâru’l-kitâbi’l-Lubnâni ve Mektebetu’l-medrese, Cilt 2, 353-354.
[1] Ferezdak. (1983). Şerhu Dîvâni’l-Ferezdak. el-Hâvi, İ. (Ed.), Beyrut: Dâru’l-kitâbi’l-Lubnâni ve Mektebetu’l-medrese, Cilt 2, 353.
[2] [4] Engin, A. (1995). Ferezdak. TDV İslâm Ansiklopedisi, 12, 373-375.
[3] el-Fahuri, H. (1986). el-Câmiu fi Târihi’l-edebi’l-Arabî: el-Edebu’l-kadîm. Beyrut: Dâru’l-cîl, Cilt 2, 480.
[5] el-Hamevi, Y. (1995). Mu’cemu’l-buldân. Beyrut: Dâru’s-sâdır, Cilt 1, 446.
[6] el-Bilâdi, Â. (1982). Mu’cemu’l-meâlimi’l-cuğrâfiyye fi’s-sîreti’n-nebeviyye. Mekke: Dâru Mekke li’nneşri ve’ttevzî, 46.
[7] Öğüt, S. (1994). Ebtah. TDV İslâm Ansiklopedisi, 10, 82-83.
[8] Öğüt, S. (197). Harem. TDV İslâm Ansiklopedisi, 16, 127-132.
Kapak Görseli:
Leo Gestel / Autumn Day (1909)