Nizar Kabbani'nin "Belkıs Kasidesi" Adlı Şiirinin Son Kısmı ve Türkçe Çevirisi [4/4]
Nizar Kabbani, 1981 yılında bir bombalı saldırıda kaybettiği eşi Belkıs’ın ardından Belkıs Kasidesi’ni kaleme almıştır. Şairin yaşadığı derin elemin yanında, tarihin ve siyasetin çirkin yüzünü de gözler önüne seren bu şiirin dördüncü ve son kısmını sizler için derledik.
Henüz okumadıysanız;
Şiirin ilk kısmı / ikinci kısmı/ üçüncü kısmı
Önce Şiir
قَصِيدَةُ بَلْقِيس
Belkıs Kasidesi
...
بَلْقِيس، أَنْتِ بِشَارَتِي الكُبْرَى
فَمَنْ سَرَقَ البِشَارَة؟
أَنْتِ الكِتَابَةُ قَبْلَمَا كَانَتْ كِتَابَة
أَنْتِ الجَزِيرَةُ وَالمَنَارَة
بَلْقِيس
يَا قَمَرِي الذِي طَمَرُوهُ مَا بَيْنَ الحِجَارَة
الآن تَرْتَفِعُ السِّتَارَة
الآن تَرْتَفِعُ السِّتَارَة
...
Belkıs, sensin en büyük müjdem
Müjdemi kim çaldı?
Sen, yazı var olmadan önceki yazısın
Adasın sen, ve bir deniz feneri
Belkıs:
Ey taşların arasına gömdükleri ay parçam
Şimdi kalkıyor perde
Şimdi kalkıyor perde
سَأَقُولُ فِي التَحْقِيقِ
إِنِّي أَعْرِفُ الأَسْمَاءَ... والأَشْيَاءَ... والسُّجَنَاءَ
وَالشُّهَدَاءَ... وَالفُقَرَاءَ... وَالمُسْتَضْعَفِين
وَأَقُولُ إِنِّي أَعْرِفُ السَّيَّافَ قَاتِلَ زَوْجَتِي
وَوُجُوهَ كُلِّ المُخْبِرِين
وَأَقُولُ: إِنَّ عَفَافَنَا عَهْرٌ
وَتَقْوَانَا قَذَارَةٌ
وَأَقُولُ: إِنَّ نِضَالَنَا كَذِبٌ
وَأَنْ لَا فَرْقَ
مَا بَيْنَ السِّيَاسَةِ وَالدَّعَارة
Sorguda şöyle diyeceğim:
Ben biliyorum o isimleri… olayları… mahkumları…
Şehitleri… garipleri… mazlumları…
Karımın celladını tanıdığımı söyleyeceğim
Ve tüm muhbirlerin yüzlerini...
Ve diyeceğim: Bizim namusumuz zinadır
Takvamız ahlaksızlıktır
Ve diyeceğim: Bizim mücadelemiz düzmecedir
Ve hiçbir fark yoktur
Siyaset ve fuhuş arasında
سَأَقُولُ فِي التَحْقِيقِ
إِنِّي قَدْ عَرَفْتُ القَاتِلِين
وَأَقُولُ
إِنَّ زَمَانَنَا العَرَبِيَّ مُخْتَصٌّ بِذَبْحِ اليَاسَمِين
وَبِقَتْلِ كُلِّ الأَنْبِيَاء
وَقَتْلِ كُلِّ المُرْسَلِين
Sorguda şöyle diyeceğim:
Katillerin kim olduğunu öğrendim
Ve şöyle diyeceğim:
Biz Arapların tarihi yaseminlerin katlinde uzmandır
Ve tüm peygamberlerin katlinde
Tüm elçilerin
حَتَّى العُيُونُ الخُضْرُ
يَأْكُلُهَا العَرَبُ
حَتَّى الضَفَائِرُ وَالخَوَاتِمُ
وَالأَسَاوِرُ... وَالمَرَايَا... وَاللُّعَبُ
حَتَى النُجُومُ تَخَافُ مِنْ وَطَنِي
وَلَا أَدْرِي السَّبَب
حَتَّى الطُّيُورُ تَفِرُّ مِنْ وَطَنِي
وَلَا أَدْرِي السَّبَب
حَتَّى الكَوَاكِبُ... وَالمَرَاكِبُ... وَالسُحُبُ
حَتَّى الدَفَاتِرُ... وَالكُتُبُ
وَجَمِيعُ أَشْيَاءِ الجَمَالِ
جَمِيعُهَا... ضِدَّ العَرَبِ
Yeşil gözleri...
tüketiyor Araplar
saç örgülerini ve yüzükleri bile
bilezikleri... aynaları... ve oyuncakları…
Yıldızlar bile korkuyor vatanımdan
ve sebebini bilmiyorum
Kuşlar bile kaçıyor vatanımdan
ve sebebini bilmiyorum...
Gezegenler, uzay gemileri ve bulutlar
hatta defterler ve kitaplar
ve güzelliğin tüm unsurları
Hepsi… Araplara karşı
لَمَّا تَنَاثَرَ جِسْمُكِ الضَّوْئِيُّ
يَا بَلْقِيسُ
لُؤْلُؤَةً كَرِيمَةْ
فَكَّرْتُ: هَلْ قَتْلُ النِّسَاءِ هِوَايَةٌ عَرَبِيَّةٌ
أَمْ أَنَّنَا فِي الأَصْلِ، مُحْتَرِفُو جَرِيمَةٍ ؟
بَلْقِيسُ
يَا فَرَسِي الجَمِيلَة... إِنَّنِي
مِنْ كُلِّ تَارِيخِي خَجُولٌ
هَذِي بِلَادٌ يَقْتُلُونَ بِهَا الخُيُول
هَذِي بِلَادٌ يَقْتُلُونَ بِهَا الخُيُول
مِنْ يَوْمِ أَنْ نَحَرُوكِ
يَا بَلْقِيسُ
يَا أَحْلَى وَطَنٍ
لَا يَعَرِفُ الإِنْسَانُ كَيْفَ يَعِيشُ فِي هَذَا الوَطَنِ
لَا يَعْرِفُ الإِنْسَانُ كَيْفَ يَمُوتُ فِي هَذَا الوَطَنِ
Işıldayan bedenin saçıldığında
Ah Belkıs...
Ey değerli inci
Düşündüm de: Acaba kadınları öldürmek bir Arap hobisi mi?
Yoksa biz aslında suç işlemede ustalaştık mı?
Belkıs...
Ey güzel kısrağım
Ben tüm tarihimden utanıyorum
Burası atların öldürüldüğü topraklar
Burası atların öldürüldüğü topraklar
Seni katlettikleri günden de (utanıyorum)
Ah Belkıs…
Ey en güzel vatan
İnsan bu vatanda nasıl yaşanır bilemiyor
Nasıl ölünür bilemiyor insan bu vatanda
مَا زِلْتُ أَدْفَعُ مِنْ دَمِي...
أَعْلَى جَزَاء...
كَيْ أُسْعِدَ الدُنْيَا... وَلَكِنَّ السَمَاء
شَاءَتْ بِأَنْ أَبْقَى وَحِيداً...
مِثْلَ أَوْرَاقِ الشِّتَاءِ
Hala kanımla ödüyorum
En üstün bedeli
Dünyayı mutlu etmek için
Ama gökyüzü yalnız kalmamı istiyor
Kış mevsiminde yapraklar gibi
هَلْ يُولَدُ الشُّعَرَاءُ مِنْ رَحِمِ الشَّقَاء؟
وَهَل القَصِيدَةُ طَعْنَةٌ
فِي القَلْبِ... لَيْسَ لَهَا شِفَاء؟
أَمْ أَنَّنِي وَحْدِي الذِي
عَيْنَاهُ تَخْتَصِرَانِ تَارِيخَ البُكَاءِ؟
Izdırabın rahminden şairler doğar mı?
Peki kaside kalpte bir (bıçak) yarası mı
Dermanı olmayan...
Yoksa yalnız ben miyim
gözleri ağlamanın tarihini özetleyen?
سَأَقُولُ فِي التَّحْقِيقِ
كَيْفَ غَزَالَتِي مَاتَتْ بِسَيْفِ أَبِي لَهَبٍ
كُلُّ اللُّصُوصِ مِنَ الخَلِيجِ إِلَى المُحِيطِ
يُدَمِّرُونَ... وَيَحْرِقُونَ
وَيَنْهَبُونَ... وَيَرْتَشُونَ
وَيَعْتَدُونَ عَلَى النِّسَاء
كَمَا يُرِيدُ أَبُو لَهَبٍ
كُلُّ الكِلَابِ مُوَظَّفُونَ
وَيَأْكُلُونَ
وَيَسْكَرُونَ
عَلَى حِسَابِ أَبِي لَهَبٍ
لَا قَمْحَةٌ فِي الأَرْضِ
تَنْبُتُ دُونَ رَأْيِ أَبِي لَهَبٍ
لَا طِفْلَ يُولَدُ عِنْدَنَا
إِلَّا وَزَارَتْ أُمُّهُ يَوْماً
فِرَاشَ أَبِي لَهَبٍ
لَا سِجْنَ يُفْتَحُ
دُونَ رَأْيِ أَبِي لَهَبٍ
لَا رَأْسَ يُقْطَعُ
دُونَ أَمْرِ أَبِي لَهَبٍ
Sorguda şöyle diyeceğim:
Ceylanım nasıl öldü Ebu Leheb’in kılıcıyla?
Körfezden okyanusa tüm hırsızlar...
Tahrip ediyor… Yakıyor...
Yağmalıyor... Rüşvet yiyor...
Ve kadınlara saldırıyorlar...
Ebu Leheb’in istediği şekilde...
Bütün köpekler memur
yiyorlar
ve sarhoş oluyorlar
Ebu Leheb’in hesabına
Hiçbir buğday tanesi
Ebu Leheb’e sorulmadan filizlenmez
Bizde hiçbir çocuk doğmaz
ki annesi bir gün...
Ebu Leheb'in yatağına girmiş olmasın!
Hiçbir hapishane açılmaz
Ebu Leheb’in kararı olmadan
Hiçbir baş kesilmez
Ebu Leheb’in emri olmadan...
سَأَقُولُ فِي التَّحْقِيقِ
كَيْفَ أَمِيرَتِي اغْتُصِبَتْ
وَكَيْفَ تَقَاسَمُوا فَيْرُوزَ عَيْنَيْهَا
وَخَاتَمَ عُرْسِهَا
وَأَقُولُ كَيْفَ تَقَاسَمُوا الشَّعْرَ الذِي
يَجْرِي كَأَنْهَارِ الذَّهَبِ
سَأَقُولُ فِي التَّحْقِيقِ
كَيْفَ سَطَوْا عَلَى آيَاتِ مُصْحَفِهَا الشَرِيفِ
وَأَضْرَمُوا فِيهِ اللَّهَب
سَأَقُولُ كَيْفَ اسْتَنْزَفُوا دَمَهَا
وَكَيْفَ اسْتَمْلَكُوا فَمَهَا
فَمَا تَرَكُوا بِهِ وَرْداً... وَلَا تَرَكُوا عِنَب
Sorguda şöyle diyeceğim:
İffeti nasıl çiğnendi prensesimin
Nasıl bölüştüler gözlerinin mavisini
Ve evlilik yüzüğünü
Ve anlatacağım nasıl bölüştüklerini
Altın nehirler gibi akan saçını
Ve sorguda şöyle diyeceğim:
Nasıl çaldılar Mushaf-ı Şerif'indeki ayetleri
Ve onu ateşe attılar
Kanını nasıl emdiklerini anlatacağım
ve nasıl sahip olduklarını dudaklarına
Ne gül bıraktılar ne üzüm...
هَلْ مَوْتُ بَلْقِيسٍ
هُوَ النَّصْرُ الوَحِيدُ
بِكُلِّ تَارِيخِ العَرَبِ؟
بَلْقِيسُ
يَا مَعْشُوقَتِي حَتَّى الثُّمَالَة
Belkıs’ın ölümü müydü
tek zafer...
bütün Arap tarihinde?
Ah Belkıs
Ey kendimden geçecek kadar aşık olduğum kadın
الأَنْبِيَاءُ الكَاذِبُون
يُقَرْفِصُونَ
وَيَرْكَبُونَ عَلَى الشُّعُوبِ
وَلَا رِسَالَة
لَوْ أَنَّهُمْ حَمَلُوا إِلَيْنَا
مِنْ فِلِسْطِينَ الحَزِينَةِ
نَجْمَةً
أَوْ بُرْتُقَالَةً
لَوْ أَنَّهُمْ حَمَلَوا إِلَيْنَا
مِنْ شَوَاطِئِ غَزَّةٍ
حَجَراً صَغِيراً
أَوْ مَحَارَةً
لَوْ أَنَّهُمْ مِنْ رُبْعِ قَرْنٍ حَرَّرُوا
زَيْتُونَةً
أَوْ أَرْجَعُوا لَيْمُونَةً
وَمَحَوْا عَنِ التَّارِيخِ عَارَهُ
لَشَكَرْتُ مَنْ قَتَلُوكِ... يَا بَلْقِيسُ
يَا مَعْشُوقَتِي حَتَّى الثُمَالَة
لَكِنَّهُمْ تَرَكُوا فِلِسْطِيناً
لِيَغْتَالُوا غَزَالَة
Yalancı peygamberler
Bağdaş kurmuş
Oturuyorlar kalabalıkların üzerine
Getirdikleri bir vahiy de yok
Eğer bize getirselerdi
mahzun Filistin’den
bir yıldız
yahut bir portakal...
Eğer ki
Gazze sahillerinden
bir küçük taş
ya da bir istiridye getirselerdi
Eğer ki bir zeytinliği özgürleştirselerdi
çeyrek yüzyıl için
ya da bir limonu geri getirselerdi
tarihten utancını silselerdi
seni öldürenlere teşekkür ederdim... Ah Belkıs
Ey kendimden geçecek kadar aşık olduğum kadın
fakat onlar bir Filistin feda ettiler
bir ceylanı katletmek için!
مَاذَا يَقُولُ الشِّعْرُ، يَا بَلْقِيسُ
فِي هَذَا الزَمَانِ؟
مَاذَا يَقُولُ الشِّعْرُ؟
فِي العَصْرِ الشُّعُوبِيِّ
المَجُوسِيِّ
الجَبَانِ
وَالعَالَمُ العَرَبِيُّ
مَسْحُوقٌ... وَمَقْمُوعٌ
وَمَقْطُوعُ اللِّسَانِ
نَحْنُ الجَرِيمَةُ فِي تَفَوُّقِهَا
فَمَا (العِقْدُ الفَرِيدُ) وَمَا (الأَغَانِي)؟
Ne diyor şiir, Belkıs...
bu zamanda?
Şiir ne diyor?
Bu milliyetçi asırda
bu Mecusi
ve korkak (asırda)
Arap dünyası
Ezilmiş... Bastırılmış...
Ve dili koparılmış
Biz suç işlemede en üstün olanlarız
Ikdu’l-Ferid ve Eğani nedir ki?
أَخَذُوكِ أَيَّتُهَا الحَبِيبَةُ مِنْ يَدِي
أَخَذُوا القَصِيدَةَ مِنْ فَمِي
أَخَذُوا الكِتَابَةَ... وَالقِرَاءَةَ
وَالطُفُولَةَ... وَالأَمَانِي
Aldılar seni elimden ey sevgilim
Dilimden o kasideyi çekip aldılar
Yazmayı ve okumayı aldılar...
Çocukluğu ve hayalleri
بَلْقِيسُ... يَا بَلْقِيسُ
يَا دَمَعاً يُنَقِّطُ فَوْقَ أَهْدَابِ الكَمَانِ
عَلَّمْتُ مَنْ قَتَلُوكِ أَسْرَارَ الهَوَى
لَكِنَّهُمْ... قَبْلَ انْتِهَاءِ الشَّوْطِ
قَدْ قَتَلُوا حِصَانِي
Belkıs... Ah Belkıs...
Ey kemanın kirpiklerinden damlayan gözyaşı
Seni öldürenlere sevginin sırlarını öğrettim
Fakat onlar… devrenin bitiminden önce
Atımı öldürdüler
بَلْقِيسُ
أَسْأَلُكِ السَمَاحَ، فَرُبَّمَا
كَانَتْ حَيَاتُكِ فِدْيَةً لِحَيَاتِي
إِنِّي لَأَعْرِفُ جَيِّدا
أَنَّ الذِينَ تَوَرَّطُوا فِي القَتْلِ، كَانَ مُرَادُهُمْ
أَنْ يَقْتُلُوا كَلِمَاتِي
نَامِي بِحِفْظِ الله... أَيَّتُهَا الجَمِيلَةُ
فَالشِّعْرُ بَعْدَكِ مُسْتَحِيلٌ
وَالأُنُوثَةُ مُسْتَحِيلَةٌ
Belkıs,
Senden af diliyorum
Belki de hayatın, hayatımın kefaretiydi
Şimdi çok iyi anlıyorum ki
Cinayete karışanların amacı
Kelimelerimi katletmekmiş!
Allah’ın korumasında uyu ey güzel kadın
Senden sonra şiir imkânsız
Kadınlık da imkânsız
سَتَظَلُّ أَجْيَالٌ مِن الأَطْفَالِ
تَسْأَلُ عَنْ ضَفَائِركِ الطَوِيلَةِ
وَتَظَلُّ أَجْيَالٌ مِن العُشَّاقِ
تَقْرَأُ عَنْكِ... أَيَّتُهَا المُعَلِّمَةُ الأَصِيلَةُ
وَسَيَعْرِفُ الأَعْرَابُ يَوْماً
أَنَّهُمْ قَتَلُوا الرَسُولَة
قَتَلُوا الرَسُولَة
ق .. ت .. ل .. و .. ا
ال .. ر .. س .. و .. ل .. ة
Çocuklar, nesiller boyu
Senin uzun saç örgülerini sormaya devam edecek
Aşıklar da nesiller boyu
Seni okuyacak... Ey asil öğretmen
Ve Araplar bir gün bilecek
Bir elçiyi katlettiklerini
Bir elçiyi katlettiler
B i r e l ç i y i
K a t l e t t i l e r
Şiir Notları
1) Filistin Devriminin Gülü: Belkıs
Iraklı bir diplomat olan Belkıs er-Ravi, 1981 yılında Lübnan’ın Irak Büyükelçiliğinde yaşanan patlamada vefat etmiştir. Bu patlama; Arap dünyasında geniş yankılar uyandırmış, siyasi ve hukuki soruşturmaları beraberinde getirmiştir.
Eşi Nizar Kabbani’nin, Belkıs’ın ölümünün ardından öğrendiği bazı gerçekler vardır. Belkıs, 1968 yılında Ürdün’de gerçekleşen Kerame Savaşı’nda (معركة الكرامة) Filistin askerleriyle aynı cephede İsrail güçlerine karşı savaştığını eşinden 12 yıl boyunca saklamıştır. FKÖ lideri Yâsir Arafat, Belkıs’ın ölümünün ardından gözyaşı dökmüş ve ona “Filistin devriminin gülü” ismini vermiştir.
Beyrut’taki patlamanın zanlılarından biri olan Ebu Mehdi el-Mühendis’in 3 Ocak 2020’de ABD tarafından Bağdat’ta düzenlenen saldırıda Kasım Süleymani ile birlikte öldürülmesi sonucu, Belkıs er-Ravi ve nicesinin intikamının alındığı düşünülmüştür ve bu olay sevinçle karşılanmıştır.
2) Şair Bize Ne Anlatıyor?
"Sorguda şöyle diyeceğim:/ Ben biliyorum o isimleri… olayları… mahkumları…/ şehitleri…garipleri… mazlumları…/ Karımın celladını tanıdığımı söyleyeceğim/ Ve tüm muhbirlerin yüzlerini…"
Nizar Kabbani, eşinin kim tarafından ve neden öldürdüğünü çok iyi bilmektedir. Katillere duyduğu kin ve öfke bu olayı onun için bir ölümden öteye taşımıştır. Bu dizelerle adeta, bu ölüme ve nicesine sebep olanların suçluluğuna tanıklık edeceğini haykırır.
“yıldızlar bile korkuyor vatanımdan/ ve sebebini bilmiyorum/ kuşlar bile kaçıyor vatanımdan/ sebebini bilmiyorum…/ … / Ve güzelliğin tüm unsurları/ hepsi… Araplara karşı”
Şair böyle bir cinayetin yaşanmış olmasından öylesine utanç duyar ki, Arapları suçlamaktan kendini alamaz. Bu suçlama tüm Arap milletini suçlamaktan ziyade, zamana hakim olan Arap milliyetçiliğine bir tepkidir. İç savaşlar, çatışmalar cinayetler… Yaşanan tüm bu felaketleri görmezden gelip milliyetçilik bayrağına sarılanlarla tamamen zıt görüştedir şair.
“Ben tüm tarihimden utanıyorum/ Burası atların öldürüldüğü topraklar/ Burası atların öldürüldüğü topraklar/ Seni katlettikleri günden de (utanıyorum)”
Bu topraklar, insana yoldaşlığıyla bilinen atların dahi öldürülüşüne sahne olmuştur. Şair zulmün, savaşın, dökülen kanın her çeşidinden bitap düşmüştür. Şimdiye dek kazanılmış zaferlerin dökülen kanlara değmediğini düşünür ve tarihin çirkin yüzü onu derin bir utanca sürükler.
“Hiçbir hapishane açılmaz/ Ebu Leheb’in kararı olmadan / Hiçbir baş kesilmez/ Ebu Leheb’in emri olmadan…”
Gelmiş geçmiş tüm zalimleri Ebu Leheb’in şahsında birleştiren şair, bu yolla zulmün tek bir fikir olduğunu düşünür. Tüm zalimler Ebu Leheb kadar zalimdir ona göre, zulmün azı çoğu yoktur.
“Yalancı peygamberler.../ Bağdaş kurmuş/ Oturuyorlar kalabalıkların üzerine/ Getirdikleri bir vahiy de yok”
Nizar Kabbani, Arapların bu duruma gelmesine sebep olan bütün zalim liderleri yalancı peygamberlere benzetir. Yalan söyleyerek elde ettikleri liderlik vasfıyla halkın üzerinde tahakküm kuran ve insanlara faydadan çok zarar veren siyasi liderler düşünüldüğünde, bu benzetme çok makul görünmektedir.
Çeviri Notları
- كذب: “yalan” anlamına gelir. Şiirin akışına uygun olarak “bizim mücadelemiz düzmecedir” şeklinde çevirdik.
- مراكب: Hem “gemiler” hem de “uzay gemileri” anlamında kullanılmaktadır. Öncesinde gezegen anlamına gelen “كواكب” kelimesi geçtiği için, “uzay gemisi” şeklinde çevirmeyi tercih ettik.
- شقاء: “sıkıntı, zorluk” anlamlarına gelen bu kelime için “ızdırap” kelimesini kullandık.
- دون رأي أبي لهب: “Ebu Leheb’in görüşü/fikri olmadan” demektir. Şiir boyunca iki defa kullanılan bu kalıp için “Ebu Leheb’e sorulmadan” ve “Ebu Leheb’in kararı olmadan” çevirilerini tercih ettik.
- فيروز عينيها: “Gözlerinin firuzesi” anlamına gelir. Firuze, rengi gök mavisinden yeşile çalan bir taştır. Türkçe’de turkuaz rengini karşılayan bu rengi şiirde, “gözlerinin mavisini” şeklinde çevirdik.
- الثمالة: “kalıntı, artık” anlamındadır. İçki şişesinin dibine kadar içilmesi sonucu sarhoş olmayı ifade eden حتى الثمالة ise bir kalıp olarak “sarhoş olana kadar” demektir. Biz bu anlamı “kendimden geçecek kadar” şeklinde tercüme ettik.
- العقد الفريد: İbn Abdürabbih’in (ö. 328/940) ansiklopedik eseri.
- الأغاني: Ebü’l-Ferec el-İsfahânî’nin (ö. 356/967), Emevî ve Abbâsî dönemlerinde yaşayan şarkıcı ve bestekârlar ile onların şarkı ve besteleri hakkında bilgi vermek için kaleme aldığı meşhur eseri.
- الأماني: “temenniler, dilekler” anlamına gelen bu kelimeyi öncesinde geçen çocuklukla bağlantılı olarak “hayaller” şeklinde çevirmeyi tercih ettik.
- نامي بحفظ الله: “Allah’ın emanetinde, korumasında uyu” anlamına gelen bu cümleyi “Allah’ın korumasında uyu” şeklinde çevirdik.
Yeni Kelimeleri Yoklayalım
Kaynaklar
[1] Çağlar, F. "Kral Hüseyin Savaş Bölgesinde", Mecra (31 Ağustos 2020).
[2] eş-Şek‘a, M. M. (1999). "İbn Abdürabbih", Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi içinde (Cilt 19, ss.281-283). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı
[3] Jabber, F. (1973). "The Arab Regimes and the Palestinian Revolution", 1967-71. Journal of Palestine Studies, 2(2), 79-101.
[4] Kılıç, H. (1994). "Ebü'l-Ferec el-İsfahânî", Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi içinde (Cilt 10, ss.316-318). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı
[5] Tülücü, S. (2011). "Nizâr Kabbânî ve Eserleri Üzerine Notlar" Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Dergisi, 35, 25-38.