Ebu'l Beka er-Rundi'nin "Endülüs Ağıtı" Adlı Şiirinin İlk Kısmı ve Türkçe Çevirisi [1/3]
Endülüs'e yazılmış en ünlü mersiyelerden biri, hiç kuşkusuz Ebu'l Bekâ er-Rundî'nin (أبو البَقَاء الرُّنْدِي) Endülüs Ağıtı (رِثَاءُ الأَنْدَلُس) adıyla anılan mersiyesidir. Ebu'l Bekâ'nın Nûniyye'si adıyla da anılan şiir, 42 beyitten oluşmaktadır. Üç kısımda ele alacağımız şiirin ilk kısmını yazımızda bulabilirsiniz.
Önce Şiir
رِثاءُ الأندَلُسِ
Endülüs Ağıtı
لِكُلِّ شَيْءٍ إِذَا مَا تَمَّ نُقْصَانُ
فَلَا يُغَرَّ بِطِيبِ الْعَيْشِ إِنْسَانُ
Her şey tamam olunca baş gösterir eksilme
Bu yüzden kanmasın hiç kimse hayatın güzelliğine
هِيَ الْأُمُورُ كَمَا شَاهَدْتَهَا دُوَلٌ
مَنْ سَرَّهُ زَمَنٌ سَاءَتْهُ أَزْمَانُ
Gördüğün gibi olaylar deveran eder
Zaman, insanı sevindirse birçok kez de üzer
وَهَذِهِ الدَّارُ لَا تُبْقِي عَلَى أَحَدٍ
وَلَا يَدُومُ عَلَى حَالٍ لَهَا شَانُ
Bu diyarda kalmaz kimse
ve bu diyar kalmaz tek bir hal üzere
يُمَزِّقُ الدَّهْرُ حَتْمًا كُلَّ سَابِغَةٍ
إِذَا نَبَتْ مَشْرَفِيَّاتٌ وخُرْصَانُ
Kılıçlar ve mızraklar ıskalamış olsa bile
zaman, kesinlikle bütün zırhları deler geçer yine
وَيَنْتَضِي كُلَّ سَيْفٍ لِلْفَنَاءِ وَلَوْ
كَانَ ابْنَ ذِي يَزَنٍ وَالْغِمْدَ غَمْدَانُ
Zaman bütün kılıçları yok eder, Zûyezen’in kılıcını bile
yok olur hatta kını, Gumdân Sarayı’ndan olsa bile
أًيْنَ الْمُلُوكُ ذَوُو التِّيجَانِ مِنْ يَمَنٍ
وَأَيْنَ مِنْهُمْ أَكَالِيلٌ وتِيجَانُ
Yemen’in taç sahibi kralları nerede?
Hani onların taçları ve çelenkleri?
وَأَيْنَ مَا شَادَهُ شَدَّادُ فِي إِرَمٍ
وَأَيْنَ مَا سَاسَهُ فِي الْفُرْسِ سَاسَانُ
Nerede Şeddad’ın İrem'de yaptırdığı yapılar?
Nerede Sasan’ın Pers diyarındaki saltanatı?
وَأَيْنَ مَا حَازَهُ قَارُونُ مِنْ ذَهَبٍ
وَأَيْنَ عَادٌ وَشَدَّادٌ وَقَحْطَانُ
Karun’un topladığı altınlar nerede
ve Âd, Şeddad ve Kahtan neredeler?
أَتَى عَلَى الْكُلِّ أَمْرٌ لَا مَرَدَّ لَهُ
حَتَّى قَضَوْا فَكَأَنَّ الْقَوْمَ مَا كَانُوا
Hepsinin başına geri dönüşü olmayan bir olay geldi
öyle ki öldüler ve sanki hiç var olmamışlardı
وَصَارَ مَا كَانَ مِنْ مُلْكٍ وَمِنْ مَلِكٍ
كَمَا حَكَى عَنْ خَيَالِ الطَّيْفِ وَسْنَانُ
Mülk ve mülk sahipleri
uyuklayan birinin anlattığı hayalden ibaret oldu
دَارَ الزَّمَانُ عَلَى دَارَا وَقَاتِلِهِ
وَأَمَّ كِسْرَى فَمَا آوَاهُ إِيوَانُ
Zaman, Darius ve katilinin aleyhine döndü
Kisra’yı ise sarayının eyvânı koruyamadı
كَأَنَّمَا الصَّعْبُ لَمْ يَسْهُلْ لَهُ سَبَبٌ
يَوْمًا وَلَا مَلَكَ الْدُنْيَا سُلَيْمَانُ
Sanki hiçbir zaman zorluklar kolaylaşıvermemişti de
Süleyman hakim olmamıştı dünyaya
فَجَائِعُ الدَّهْرِ أَنْوَاعٌ مُنَوَّعَةٌ
وَلِلزَّمَانِ مَسَرَّاتٌ وَأَحْزَانُ
Zamanın felaketleri çeşit çeşit
bazı anlara hakimdir üzüntü ve bazısına sevinç
وَلِلْحَوَادِثِ سُلْوَانٌ يُسَهِّلُهَا
وَمَا لِمَا حَلَّ بِالْإِسْلَامِ سُلْوَانُ
Pek çok olayı hafifletecek bir teselli vardır
ama İslam’ın başına gelen bu şeye hiç bir teselli yoktur
Şiir Notları
1) Ebu’l-Bekâ er-Rundî Kimdir?
Ebu’l-Bekâ’ er-Rundî, 601 (1204) yılında İspanya’nın Ronda şehrinde doğmuştur. Ebu’t-Tayyib künyesiyle de anılan şairin en meşhur şiiri Endülüs Ağıtı’dır. Zamanında pek çok alimden ders alan şair, İbn Abdülmelik el-Merrâküşî gibi birçok alime ders vermiştir. Kaynaklarda hayırseverliği ve dindarlığıyla nitelenen Ebu’l-Bekâ, Nasrî hükümdarlarıyla yakın ilişki halinde olmuş, onlara pek çok şiir yazmıştır. Genellikle övgü, gazel ve ağıt türünde verdiği eserlerle meşhur olmuş, 684 (1285) yılında vefat etmiştir. Ebu’l-Bekâ, Endülüs Ağıtı’nı büyük ihtimalle ilk istilaların sonunda yazmıştır. Nitekim bu kasidenin, Kuzey Afrika’daki Müslümanlara gönderilen bir yardım isteği ve cihat çağrısı olduğu düşünülüyor [1].
2) Endülüs ve Arapça
Endülüs’ün kültürel hayatına bakıldığında, zengin bir birikim görülmekte. Endülüs devletinin bilime verdiği değerden ötürü Avrupalı halkların, çocuklarını okutmak için Müslüman mekteplere gönderdiklerini biliyoruz. Endülüs’te Arapçanın bilim ve kültür dili haline gelmesi, Latincenin ikinci plana düşmesine neden olmuştur. Nitekim Kurtuba Piskoposu Alvaro, Hıristiyan gençlerin ileri seviye Arapça metinleri kolaylıkla anlayabilmelerine rağmen Latince mektup dahi yazamayışlarını dile getirmiştir [2]. Gerçekten de Endülüs fethedildiğinde gayr-i müslim halktan birçok kişi Müslüman olmuş ve Müslüman olmayanlar bile Arapçayı öğrenmiştir [3].
Bununla birlikte Endülüs’te Halife Mustansır döneminde kurulan Endülüs Kütüphanesi, Orta Çağ’ın en büyük kütüphanelerinden biriydi. Özellikle bu dönemde alimlere ve ilme verilen değer artmış ve kültürel gelişmeler yaşanmıştır [4].
2003 yılında yayımlanan “Kurtuba Baharı” (ربيع قرطبة) adlı dizi, Endülüs’ü işleyen yapımlardan biridir. Dizide, ilim meclislerindeki gayri müslimlerin, Arapça öğrenmeye çalışmalarına yer verilmiş.
3) Endülüs’ün Çöküşü:
Şam merkezli Müslüman Emevi Devleti’nin 711’de Kuzey Afrika üzerinden İspanya’ya gerçekleştirdiği Tarık Bin Ziyad komutasındaki fetih hareketi başarılı sonuç verince Müslümanlar Avrupa’ya ayak basmış oldular [5]. Burada kurulan devlet sistemi; eğitime, bilime ve sanata ev sahipliği yapan Endülüs İslâm medeniyetinin temellerinin atılmasına olanak sağlamıştır. Fetihten itibaren yaklaşık 800 yıl süren Müslüman hakimiyeti, Hıristiyan Avrupalıların işgali ile son bulmuştur. Granata’nın düşüşü olan 2 Ocak 1492 tarihini İspanyollar, “Granada’nın Fethi (La conquista de Granada)” yahut “Yeniden Fetih (Reconquista)” olarak adlandırırlar. İspanya’da 2 Ocak tarihi, her yıl bir yandan bağımsızlık kutlamalarına bir yandan da karşıt protestolara sahne olmaktadır [6].
Endülüs’ün tarihine kısaca baktığımızda Iber Yarımadasının, 756 yılına kadar Emevîleri'nin gönderdiği valiler tarafından yönetildiğini görmekteyiz. 750 yılına gelindiğinde Abbasîler, Bağdat'ta halifeliklerini ilan etmişler ancak Endülüs, bir müddet yeni devlete tabi olmamıştır. 912 yılında ise Endülüs’te Emevi Devleti kurulmuştur [7].
Yarımada, Emevi hakimiyetinin ardından siyasi tarihi boyunca birçok karışıklığa tanık olmuş ve yönetim, farklı Müslüman grupları arasında el değiştirmiştir. Siyasi karışıklıklar sürerken 13. yüzyılın sonlarına doğru birçok önemli şehir Hıristiyanlar tarafından ele geçirilmiştir. 15. yüzyılın sonunda ise bu döneme kadar zayıflamış olan Müslüman hakimiyeti tamamen sona ermiştir. Bugün İspanya’da Endülüs (Andalucia) ismi; Almeria (Meriye), Granada (Gırnata), Jaén (Ceyyân), Córdoba (Kurtuba), Sevilla (İşbîliye), Huelva (Velbe), Malaga (Mâleka) ve Cadiz (Kādis) vilayetlerini kapsayan bölge için kullanılmaya devam edilmektedir [8].
4) Şair Bize Ne Anlatıyor?
Şair, Endülüs’ün başına gelenlerden bahsetmeden önce “hayatın geçiciliği” fikrini inşa ediyor. Güzel şeylerin de bir gün sonu gelir, sarsılmaz zannedilen saltanatlar yıkılır. Yıkılışa şahitlik eden şair, belki de her şeyin sonlu oluşu fikriyle yaşanan şaşkınlığın önüne geçmek ister. Daha sonraki dizelerde şair, tarihten bazı önemli olayları sıralar. 14.dizeye geldiğinde ise “İslam’ın başına gelen bu şeye hiç bir teselli yoktur” diyerek Endülüs’ün acı yıkılışından bahsedeceği sonraki beyitlere geçiş yapar.
Çeviri Notları
- وَيَنْتَضِي كُلَّ سَيْفٍ لِلْفَنَاءِ وَلَوْ كَانَ ابْنَ ذِي يَزَنٍ: “Zaman bütün kılıçları yok eder, Zûyezen’in kılıcını bile” ifadesiyle çevirdiğimiz dizenin asıl anlamı “Zaman bütün seyfleri (kılıçları) yok eder; o seyf, Zûyezen olsa bile” şeklindedir. Burada şair, seyf kelimesi kullanarak bir söz oyunu yapmak istemiş olabilir. 516’da doğduğu düşünülen Seyf b. Zûyezen, Habeş işgaline karşı dış devletlerden yardım talep etmiş, sonunda Kisrâ’dan yardım görmüştür. Halk, Habeş etkisinden kurtulmayı başarmış ve Seyf b. Zûyezen, Kisrâ’ya vergi ödemek şartıyla Gumdân Sarayı’na geçmiştir. Araplar, mücadelesinden ötürü Zûyezen’i halk kahramanı kabul ederler [9].
- وَيَنْتَضِي kelimesi farklı rivayetlerde “يَنْقَضِي كُلُّ سَيْفٍ” şeklinde de geçer. “يَنْتَضِي كُلَّ سَيْفٍ”, “her kılıcı kınından çeker” anlamına gelirken “يَنْقَضِي كُلَّ سَيْفٍ” “her kılıç yok olur” anlamına gelir. Biz şiirin anlamını diğer rivayete göre vermeyi tercih ettik.
- Şeddad ve İrem: Yemen’de stratejik öneme sahip olan ve Aden Körfezi’ne de ismini veren Aden şehrinin tarihi, milattan önce 4000 yıllarına uzanmaktadır. Rivayetlerde şehri, Şeddâd b. Âd’ın kurduğu bilgisine rastlanır. Kur’an’da geçtiği şekliyle; benzerinin yaratılmadığı, gösterişli binalara sahip İrem şehrinin de Aden yakınlarında olduğu düşünülüyor [10].
- Kahtân: Araplar, Adnânî ve Kahtânî olmak üzere iki soydan gelmektedir. Kahtân, Kahtânî Araplarının atasıdır [11].
- Darius: Şiirde “Dârâ” olarak geçen ismin Pers hükümdarı III.Darius olduğunu düşünüyoruz. III.Darius milattan önce 330 yılında Baktria satrapı Bessus tarafından suikaste uğramıştır [12].
- Eyvân-ı Kisrâ: Sâsâni Hükümdarı I.Şahpur (241-272)’un inşa ettirdiği Hüsrev Sarayı’ndan geriye Eyvân-ı Kisrâ yahut Tâk-ı Kisrâ diye anılan yapı kalmıştır [13].
Yeni Kelimeleri Yoklayalım
Kaynaklar
[1] TDV İslâm Ansiklopedisi. Abdülkerîm Halîfe. 10 cilt. İstanbul, 1994. s. 298-299.
[2] TDV İslâm Ansiklopedisi. Mehmet Özdemir. 11. cilt. İstanbul, 1995. s. 211-225.
[3] Düveydar, Hüseyin Yusuf. el-Muctemeu'l-Endelûsî fî'l-asri'l-Emevi. Matbaatu Huseyn el-İslâmiyye, 1994, s. 71.
[4] Takkuş, Muhammed Süheyl. Târihu'l-İslâmi'l-vecîz. Dâru'n-nefâs, 2011, s.247.
[5] es-Sercânî, Râğıb. el-Mevsûâtu'l-müyessera fî't-târihi'l-İslâmî. Kâhire: Muessisetu İkra, 2007, s.215.
[6]https://www.elconfidencial.com/espana/andalucia/2019-01-08/2-enero-toma-granada-reconquista-vox_1746170/ ; في ذكرى سقوط الأندلس / AJ+ . Bu bilgiyi bizlerle paylaşan Oğuz Demir'e teşekkür ederiz.
[7] Takkuş, Muhammed Süheyl. Târihu'l-İslâmi'l-vecîz. Dâru'n-nefâs, 2011, s.242; es-Sercânî, Râğıb. el-Mevsûâtu'l-müyessera fî't-târihi'l-İslâmî. Kâhire: Muessisetu İkra, 2007, s.209.
[8] TDV İslâm Ansiklopedisi. Mehmet Özdemir. 11. cilt. İstanbul, 1995. s. 211-225.
[9] TDV İslâm Ansiklopedisi. Mustafa Fayda. 37 cilt. İstanbul, 2009. s.29-30.
[10] TDV İslâm Ansiklopedisi. Mustafa Bilge. 1 cilt. İstanbul, 1988. s.367-369.
[11] TDV İslam Ansiklopedisi. Mustafa Fayda. 24 cilt. İstanbul, 2001. s.201-202.
[12] Yılmaz, Cuma Ali. "Büyük İskender'in Hayatı ve Faaliyetleri". Doktora Tezi, Fırat Üniversitesi, 2016. s. 147.
[13] TDV İslam Ansiklopedisi. Engin Beksaç. 12 cilt. İstanbul, 1995. s.12-14.