Zarif Bir Kalbin Sesi: Ahmed Emin’in Kalp Adlı Metni ve Türkçe Çevirisi
Mısırlı düşünür, medeniyet tarihçisi ve yazar Ahmed Emîn (أَحْمَد أَمِين) aynı zamanda edebi yöne sahip usta yazarlardan. İslam medeniyeti ve düşüncesi üzerine yazdığı fikri eserlerle adını duyuran yazarın, çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmış toplumsal ve edebi makaleleri de bulunmaktadır. Yazarın yayımlanan yedi yüze yakın makale ve araştırması arasından derlediği, “Feyzu’l-hâtır” (فَيْضُ الْخَاطِر) isimli on ciltlik kitabı ise edebi nesrin en güzel örneklerinden sayılıyor. [1] Ahmed Emîn’in duygusal bir üslupla, akıcı ve kolay bir dille kaleme aldığı makalelerini içeren bu eserinden “Kalp” (الْقَلْب) adlı metni sizler için çevirdik.
Önce Yazı:
الْقَلْبُ
رَمَتْنِي آنِسَةٌ «بِأَنْ لَا قَلْبَ لِي، وَإِنْ كَانَ فَلَيْسَ يَخْفِقُ» لِأَنِّي كَتَبْتُ مَوْضُوعًا فِي مَجَلَّةِ الرِّسَالَةِ عُنْوَانُهُ «أَدَبُ الْقُوَّةِ وَأَدَبُ الضَّعْفِ» سَمَّيْتُ فِيهِ الْأَدَبَ الَّذِي يُضْعِفُ النَّفْسَ وَيُمْرِضُ الْعَاطِفَةَ أَدَبًا ضَعِيفًا مَائِعًا
لَكِ اللهُ يَا آنِسَةُ! أَفَتَدْرِينَ أَنَّ أَشْنَعَ سُبَّةٍ يُسَبُّ بِهَا إِنْسَانٌ: أَنَّهُ لَا قَلْبَ لَهُ؟ وَهَلِ الْمَرْءُ إِلَّا قَلْبُهُ؟
.لَيْسَ الْإِنْسَانُ جِسْمًا بَعْضُهُ الْقَلْبُ، لَكِنَّهُ قَلْبٌ غِلَافُهُ الْجِسْمُ
لَقَدْ قَالُوا: «إِنَّ الْمَرْءَ بِأَصْغَرَيْهِ: قَلْبِهِ وَلِسَانِهِ» وَلَكِنَّهُمْ — بِقَوْلِهِمْ — قَدْ رَفَعُوا مِنْ شَأْنِ اللِّسَانِ إِذْ قَرَنُوهُ بِالْقَلْبِ، وَوَضَعُوا مِنْ قِيمَةِ الْقَلْبِ إِذْ قَرَنُوهُ بِاللِّسَانِ٬ وَهَلِ اللِّسَانُ إِلَّا حَاكٍ بَكِيءٌ لِأَحَطِّ حَرَكَاتِ الْقَلْبِ وَانْفِعَالَاتِهِ؟ وَكَيْفَ يُعَبِّرُ الْمُحْدَثُ عَنِ الْقَدِيمِ؟ أَمْ كَيْفَ يُحِيطُ الْمَحْدُودُ بِاللاَّمَحْدُودِ؟ وَأَيْنَ يَقَعُ مُعْجَمُ اللُّغَةِ مِنْ مُعْجَمِ الْعَالَمِ؟
إِنَّ الْقَلْبَ يَقْرَأُ مَا رَسَمَهُ اللهُ عَلَى السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ مِنْ أَشْعَارٍ، وَلَا يَسْمَحُ مِنْهَا لِلِّسَانِ إِلَّا بِالْقَلِيلِ التَّافِهِ، وَمَا الشِّعْرُ الْمَلْفُوظُ بِجَانِبِ الشِّعْرِ الْمَحْسُوسِ؟
.الْقَلْبُ لَا يَكْذِبُ أَبَدًا وَاللِّسَانُ لَا يَصْدُقُ إِلَّا قَلِيلًا
لَعَلَّكِ يَا آنِسَةُ إِنْ فَتَّشْتِ عَنْ أَعْجَبِ مَا خَلَقَ اللهُ فِي السَّمَاءِ وَفِي الْأَرْضِ لَمْ تَجِدِي أَعْجَبَ وَلَا أَرْوَعَ وَلَا أَدَقَّ وَلَا أَجْمَلَ مِن قَلْبِ الْإِنْسَانِ — تَصْلُحُ أَوْتَارُهُ فَيَفِيضُ رَحْمَةً وَشَفَقَةً وَحُبًّا وَحَنَانًا، وَمَعَانِيَ لِطَافًا وشُعُورًا رَقِيقًا، حَتَّى يَتَجَاوَزَ فِي سُمُوِّهِ الْمَلَائِكَةَ الْمُقَرَّبِينَ؛ وَتَفْسُدُ أَوْتَارُهُ فَيَنْضِجُ قَسْوَةً وَسُوءًا حَتَّى يَهْوِي إِلَى أَسْفَلِ سَافِلِينَ
!حَوَى عَلَى دِقَّتِهِ كُنْهَ الْعَالَمِ! فَمَا أَدَقَّهُ وَأَجَلَّهُ! وَمَا أَصْغَرَهُ وْأَعْظَمَهُ
.يَكْبُرُ — وَلَا نَرَى كُبْرَهُ — فَيَتَضَاءَلُ أَمَامَهُ كُلُّ كَبِيرٍ، وَيَصْغُرُ — وَلَا نَرَى صِغَرَهُ، فَيَتَعَاظَمُ عَلَيْهِ كُلُّ صَغِيرٍ
اِتَّحَدَ شَكْلُ الْقَلْبِ وَاخْتَلَفَتْ مَعَانِيهِ؛ فَقَلْبٌ كَالْجَوْهَرِ الْكَرِيمِ صَفَا لَوْنُهُ، وَرَاقَ مَاؤُهُ، يَتَلَقَّى الْإِشْعَاعَ وَيَعْكِسُهُ وَهُوَ عَلَى أَشَدِّ مَا يَكُونُ ضَوْءًا وَلَمَعَانًا، وَقَلْبٌ كَالصَّخْرِ قَوِيٌّ مَتِينٌ، يَنْفَعُ وَلَا يَلْمَعُ، وَقَلْبٌ هَوَاءٌ، خَفَّ وَزْنُهُ، وَحَالَ لَوْنُهُ — وَقَلْبٌ… وَقَلْبٌ… مِمَّا لَا يُحْصِيهَا إِلَّا خَالِقُهَا — إِنِ اتَّحَدَتْ عُيُونُ النَّاسِ وَآذَانُهُمْ وَوُجُوهُهُمْ وَرُؤُسُهمْ نَوْعًا مِنَ الْاِتِّحَادِ فَإِنَّ لَكُلِّ إِنْسَانٍ قَلْبًا وَحْدَهُ، يَنْبُضُ بِنَوْعٍ مِنْ حُبٍّ وَكُرْهٍ، وَقَسْوَةٍ وَحَنَانٍ، وَإِعْظَامٍ وَاحْتِقَارٍ، وَرِفْعَةٍ وِانْحِطَاطٍ لَا يُشْرِكُهُ فِيهِ قَلْبٌ آخَرُ، وَبِهَذَا٬ وَبِهَذَا وَحْدَهُ اخْتَلَفَتْ قِيَمُ النَّاسِ وَتَعَدَّدَتْ مَرَاتِبُهُمْ
يَمُوتُ الْقَلْبُ ثُمَّ يَحْيَا، وَيَحْيَا ثُمَّ يَمُوتُ٬ وَيَرْتَفِعُ إِلَى الْأَوْجِ، وَيَهْبِطُ إِلَى الْحَضِيضِ؛ وَبَيْنَمَا هُوَ يُسَاوِي النُّجُومَ رِفْعَةً، إِذَا بِهِ قَدْ لَامَسَ الْقَاعَ ضَعَةً، وَهَكَذَا يَتَذَبْذَبُ فِي لَحْظَةٍ بَيْنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ٬ وَالطُّولِ وَالْعَرْضِ٬ وَخَيْرُ النَّاسِ مَنِ احْتَفَظَ بِرِفْعَةِ قَلْبِهِ، وَسُمُوِّ نَفْسِهِ
:هُوَ إِنْ شِئْتِ فِرْدَوْسٌ، وَإِنْ شِئْتِ جَحِيمٌ٬ هُوَ إِنْ شِئْتِ مَلَكٌ، وَإِنْ شِئْتِ شَيْطَانٌ، هُوَ إِنْ شِئْتِ نَارٌ تُتَّقَدُ بِالْحُبِّ
هَلِ الْوَجْدُ إِلَّا أَنَّ قَلْبِيَ لَوْ دَنَا
مِنَ الْجَمْرِ قِيدَ الرُّمْحِ لَاحْتَرَقَ الْجَمْرُ
:وَإِنْ شِئْتِ سَلًا فَكَانَ بَرْدًا وَسَلَامًا
وَقُلْتُ لِقَلْبِي حِينَ لَجَّ بِهِ الْهَوَى
وَكَلَّفَنِي مَا لَا أُطِيقُ مِنَ الْحُبِّ
أَلَا أَيُّهَا الْقَلْبُ الَّذِي قَادَهُ الْهَوَى
أَفِقْ لَا أَقَرَّ اللهُ عَيْنَكَ مِنْ قلْبِ
الْقَلْبُ مَرْكَزُ الْعَاطِفَةِ، وَالرَّأْسُ مَرْكَزُ الْعَقْلِ، وَمَا الْعَقْلُ لَوْلَا الْعَاطِفَةُ؟ إِنَّ الْعَقْلَ أَكْثَرُ مَا يَنْفَعُ لِلْهَدْمِ، وَالْقَلْبَ أَكْثَرُ مَا يَنْفَعُ لِلْبِنَاءِ٬ إِنَّ الْقَلْبَ يُؤْمِنُ وَالْعَقْلَ يُلْحِدُ، وَالْقَلْبَ يُحِبُّ وَالْعَقْلَ يُحَذِّرُ
الْقَلْبُ يُؤَسِّسُ الْعَالَمَ، وَالْعَقْلُ يَسْكُنُهُ، وَالْقَلْبُ يَخْلُقُ الشَّيْءَ، وَالْعَقْلُ يَغْصِبُهُ٬ سَلِي التَّارِيخَ: أَلَيْسَ أَعْظَمُ بُنَاةِ الْعَالَمِ قَدِ امْتَازُوا بِكُبْرِ الْقَلْبِ، وَصِدْقِ الشُّعُورِ، وَقُوَّةِ الْإِرَادَةِ، أَكْثَرَ مِمَّا اِمْتَازُوا بِسَعَةِ الْعَقْلِ وَقُوَّةِ الْإِدْرَاكِ؟
.الْقَلْبُ بَنَى الْبِنَاءَ وَالْعَقْلُ نَقَدَهُ، وَالْقَلْبُ أَحْيَا الشُّعُورَ وَالْعَقْلُ حَدَّهُ
هَلْ تَعْلَمِينَ — يَا آنِسَةُ — أَنَّ مَنْ وَجَدَ كُلَّ شَيْءٍ وَفَقَدَ قَلْبَهُ لَمْ يَجِدْ شَيْئًا، وَأَنَّ مَنْ جُرِّدَ مِنْ قَلْبِهِ لَا يَعْرِفُ صَدَاقَةً وَلَا يَدِينُ بِوَطَنِيَّةٍ وَلَا يَشْعُرُ بِحَنَانٍ، وَلَا يَنْطَوِي عَلَى إِيمَانٍ؟
أَوْ تَعْلَمِينَ أَنَّ مَنْ سُلِبَ الْقَلْبَ فَقَدْ سُلِبَ الْفَنَّ وَالْأَدَبَ؛ لِأَنَّ الْفَنَّ مَنَاطُهُ الْقَلْبُ، وَالْعِلْمُ مَنَاطُهُ الْعَقْلُ؟ وَقَدْ سُئِلَ مُصَوِّرٌ مَاهِرٌ: كَيْفَ تَمْزُجُ أَلْوَانَكَ؟ فَقَالَ: أَمْزُجُهَا بِدَمِ قَلْبِي. وَكَذَلِكَ الْأَدَبُ الْحَقُّ، هُوَ مَا كَانَ ذَوْبَ الْقَلْبِ
!يَا آنِسَةُ! لَقَدْ رَمَيْتِ فَأَصْمَيْتِ، وَلَشَدَّ مَا خَفَقَ قَلْبِي لِسُبَّتِكِ، كَأَنَّهُ يُرِيدُ أَنْ يُثْبِتَ وُجُودَهُ
Kalp
“Risale” dergisinde kaleme aldığım “Kuvvet ve Zâfiyet Edebiyatı” başlıklı yazımda insanı zayıflatan, duyguları hastalıklı hale getiren edebiyatı; sönük, zayıf bir edebiyat olarak adlandırdığım için bir hanımefendi beni kalpsizlikle suçladı. Kalbim var ise de atmadığını söyledi.
Allah iyiliğinizi versin hanımefendi. Bilmez misiniz ki bir insana yöneltilebilecek en ağır hakaret kalbinin olmadığının söylenmesidir. Zira insan kalbinden ibaret değil midir?
İnsan içinde kalp barındıran bir vücut değil, aksine örtüsü vücut olan bir kalptir.
Denilir ki: “İnsan iki küçük et parçasıyla ölçülür: kalbi ve dili”. Fakat bu sözü söyleyenler dili kalp ile aynı kefeye koymak suretiyle dili yüceltmişler ve dille kıyaslayarak kalbi küçümsemişlerdir. Dil kalbin en ufak hareketlerini ve tepkilerini anlatan suskun bir anlatıcıdan başka nedir ki? Sonradan meydana gelmiş olan, ezeli olanı nasıl ifade edebilir? Yahut sınırlı olan sınırsızı nasıl kuşatabilir? Dilin sözlüğü, kainatın sözlüğüne kıyasla ne konumdadır?
Kalp, Allah’ın gökyüzüne ve yeryüzüne nakşettiği şiirleri okur. Dilin ise bu şiirlerden yalnız pek az ve ehemmiyetsiz bir kısmını okumasına izin verir. Duygularla hissedilen şiirin yanında lafızlara dökülen şiirin ne kıymeti vardır?
Kalp asla yalan söylemez, dil ise nadiren doğruyu söyler.
Allah’ın gökte ve yerde yarattıkları arasından en harikulâdesini ararsanız hanımefendi, belki de insan kalbinden daha müthiş, daha zarif ve daha güzelini bulamazsınız. Kalbin en hassas telleri kötülüklerden arındığında kalp şefkat, merhamet, muhabbet ve sevgiyle; nezaket ve ince duygularla çalkalanıp taşar. O vakit yüceliğinde Yaratıcıya yakınlaştırılmış melekleri bile geçer. Fesada uğrayınca da acımasızlığı ve kötülüğü kemale erer de kalp aşağıların en aşağısına yuvarlanır.
İnceliğine rağmen alemin özünü içinde taşır; ne de güzel, ne de zariftir. Ne de ufak, ne de yücedir!
Büyür -büyüklüğünü görmeyiz- ve her büyük onun önünde ufalır. Küçülür -küçüklüğünü görmeyiz- ve tüm küçükler ona kıyasla büyük kalır.
Kalplerin görünümü bir, vasıfları çeşitlidir. Kıymetli mücevherlere benzeyen kalpler vardır. Renkleri saf, suları berraktır, kendisine yansıyan parıltıyı alır da onu daha parlak ve ışıltılı bir halde aksettirirler. Kayalar gibi güçlü ve çetin kalpler vardır. Parıldamaz, fayda verirler. Kalpler vardır boştur. Ağırlıkları az, renkleri uçmuştur, Yaratıcısından başka kimsenin sayamayacağı kadar çok sayıda, nice kalp vardır. Eğer insanların gözleri, kulakları, yüzleri ve başları bir şekilde birbirine benzeyecek olsaydı dahi her insanın kendisine has bir kalbi olurdu. Diğer kalplerle paylaşmadığı bir tür sevgi ve nefretle, acımasızlık ve merhametle, yüceltme ve küçümseme, itibar ve alçaklıkla atan bir kalp... Bununla -sadece bununla- insanlar farklı değerlere ve çeşitli konumlara sahip olmuştur.
Kalp ölür sonra dirilir; dirilir sonra ölür. Zirveye yükselir ve derinliklere düşer. Mevkisinde yıldızlarla eş konumda iken bir de bakmışsınız zeminde sürünmektedir. Böylece bir anda gökyüzü ve yeryüzü, uzunluk ve genişlik arasında salınmaktadır. İnsanların en hayırlısı, kalbinin itibarını ve ruhunun yüceliğini muhafaza edebilen kimsedir.
O, dilersen Cennet-i Firdevs’tir, dilersen Cehennem. Dilersen bir melektir dilersen şeytan… Ve yine dilersen aşk ile tutuşmuş bir ateştir:
Sevda odur ki, kalbim kor ateşe
Mızrak boyu yaklaşsa, kor alev alır.
Ve bir avuntu istersen, kalbin serinlik ve esenliktir:
Aşk kalbimi sarıp sarmaladığında
Ve kalbim takatimi aşan sevdaya
Düşürdüğünde beni, kalbime uyan dedim
Ey aşkın peşinden giden, gün görmeyesi kalbim
Duyguların merkezi kalp, aklın merkezi baştır. Duygular olmasaydı akıl ne işe yarardı? Akıl çoğu zaman yıkıma hizmet eder, kalp ise inşa etmeye. Kalp inanır, akıl inkar eder. Kalp sever, akıl ikaz eder.
Kalp dünyayı tesis eder, akıl onda yaşar. Kalp bir şeyi meydana getirir, akıl onu gasp eder. Tarihe sor; dünyanın en büyük kurucuları idrak kuvvetinden ve üstün bir akıldan daha çok ulvi bir kalbe, sahici duygulara, irade kuvvetine sahip olma ayrıcalığına haiz değil miydiler?
Kalp binayı inşa eder, akıl onu eleştirir. Kalp duyguları yaşatır, akılsa sınırlar.
Bilir misiniz ki hanımefendi her şeyi bulmuş fakat kalbini kaybetmiş kimse aslında hiçbir şey bulmamıştır. Kalbinden soyutlanmış olan ne dostluk bilir, ne vatanseverlik duygusu taşır, ne şefkat hisseder, ne de içinde iman barındırır.
Yahut bilir misiniz kalbi çekip alınan kimseden sanat ve edebiyat da alınmıştır. Çünkü sanatın dayanağı kalptir. İlmin dayanağı da akıl. Yetenekli bir ressama “Renklerinizi nasıl karıştırıyorsunuz?” diye sormuşlar. “Kalbimin kanıyla” demiş. Aynı şekilde hakiki edebiyat da kalbin erimesiyle ortaya çıkan edebiyattır.
Hanımefendi nişan aldınız ve isabet ettirdiniz. Kalbim bu kınamadan dolayı öyle şiddetle attı ki sanki bu atışıyla var olduğunu kanıtlamak istedi.
Yazı Notları
1) Ahmed Emin Kimdir?
Mısırlı düşünür, tarihçi ve yazar. 1886 yılında Kahire’de doğmuştur. İlkokuldan sonra eğitimine Ezher’de devam etmiş, ardından hukuk eğitimi almıştır. Hukuk eğitimi aldığı Medresetü’l-kazâi’ş-şer‘î’de (مَدْرَسَةُ الْقَضَاءِ الشَّرْعِي) öğretmenlik yapmış ardından kısa süreliğine hakimlik mesleğini icra etmiştir. 1914'te bilim, kültür, dil ve edebiyata meraklı bir grup gencin kurduğu ve çok sayıda eserin yayımlanmasına ön ayak olan Te'lif, Tercüme ve Neşr Kulübü'nde (لَجْنَةُ التَّأْلِيفِ وَالتَّرْجَمَةِ وَالنَّشْر) bulunan Ahmed Emîn daha sonra kulübe başkan olarak seçilmiştir. Arkadaşı Taha Hüseyn’in önerisi ile 1926 yılında Kahire Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde edebi tenkit dersleri vermeye başlamış, 1939 yılında aynı üniversitede dekanlık görevini üstlenmiştir. Eğitim Bakanlığı'nda Kültür Dairesi Müdürü olarak çalışmış, Dımeşk Arap İlmi Topluluğu'na (الْمَجْمَعُ الْعِلْمِي الْعَرَبِيِّ) üye olarak seçilmiştir. “Risale” (الرِّسَالَة) dergisinin kuruluşunda rol oynamış ve haftalık edebi bir dergi olan “Kültür” (الثَّقَافَة) dergisini çıkarmıştır. Daha çok İslam kültürü, düşüncesi ve medeniyet tarihi üzerine yazdığı eserlerle tanınmaktadır. Bu konudaki görüşlerine Fecru’l-İslam (فَجْرُ الْإِسْلَام), Duha’l-İslam (ضُحَى الْإِسْلَام), Zuhru’l-İslam (ظُهْرُ الْإِسْلَام) adlı seri halinde yayımlanan eserlerinde yer vermiştir. Yazar, 1954 tarihinde Kâhire’de vefat etmiştir. [2], [3] Yazarın “Hayatım” (حَيَاتِي) adlı otobiyografik eseri yazdığı eserler arasından öne çıkmış bir eser olup kendisini daha çok tanımak isteyen okurlar için güzel bir kaynak teşkil etmektedir.
Çeviri Notları
- وَتَر: Yay kirişi, musiki aletlerde bulunan tel, sicim anlamlarına gelen “وتر” kelimesi aynı zamanda insan vücudundaki kas lifinden oluşan bir yapıyı da ifade eder. Kalpte de bulunan bu lifin hareket etmesi, oynaması yahut titremesi, edebiyatta musiki aletlerine bir benzetme anlamı da taşıyarak kalbin en hassas noktasını yahut insanın derinden etkilenmesini ifade etmek için kullanılagelmiştir. Biz metinde kullanıldığı bağlamdan yola çıkarak kelimeyi “kalbin hassas teller” terkibi ile ifade ettik.
- اِنْفِعَال: Coşku, heyecan, çalkantı gibi anlamları da taşıyan “انفعال” kelimesi aynı zamanda bir etkiye sonucu oluşan hareket ve davranışları da ifade etmektedir. Metinde kalbin hareketleri ve belirli bir duygu barındıran tepkisel fiillerini yansıtması bakımından kelimeyi “tepki” olarak çevirdik.
- بِنَوْعٍ مِنَ الاتِّحَاد: Yazar insanların göz, kulak, yüz ve başlarının bir şekilde görünüm yahut duyum olarak bir ortak paydada buluşması halinde dahi herkesin kendine has bir kalbe sahip olacağını dile getirmiştir. Buradaki “tek olma, birleşme” “اتحاد” kelimesini “bir ortak yöne sahip olmak, benzemek” şeklinde çevirdik.
Yeni Kelimeleri Yoklayalım
Kaynaklar
Yazı için:
Emîn, A. (1938). Feyzu’l-Hâtır (Cilt 1). Kahire: Matbaʿatu Lecneti’t-tʾelifi ve’t-tercemeti ve’n-neşir, 62-64.
[1], [3] Kılıç, H. (1989). Ahmed Emîn. TDV İslam Ansiklopedisi, 2, 62-64.
[2] Demircan, A. (2008). Ahmed Emin (Hayatı, Eserleri ve Bazı Görüşleri). Doğu Araştırmaları Dergisi, 1, 99-114.
Kapak Görseli: