Gayrimüslimin Kaleminden Resul-i Ekrem’e Methiye: Daliyyetu’l-A’şa

Câhiliye döneminin önde gelen şairlerinden olan A’şâ (الْأَعْشَى), bilhassa medih ve hiciv türündeki şiirleri ile Arap edebiyatına adını kazımıştır. Güçlü kalemiyle tanınan şair, kasidelerinde methettiği kişileri göklere çıkarması, hicvettiği kişileri ise rüsva duruma düşürmesi ile bilinmektedir. Meşhur methiyeleri arasında kendisine nispet edilen Hz. Muhammed (s.a.v) hakkında yazmış olduğu nebevi medih türündeki “Dâliyyesi” (دَالِيَّةُ الْأَعْشَى) de yer almaktadır.

Rivayetlere göre Yemâme’de ikamet eden A’şâ, 628 senesinde Hz. Peygamber’in İslamiyet çağrısını işitmiş ve akabinde mevcut baskılar nedeniyle Medine’ye hicret ettiğini öğrenmiştir. Onun çağrısından oldukça etkilenmiş, Hz. Peygamber’e onu methettiği kasidesini bizzat sunmak ve müslüman olmak düşüncesiyle Hicaz’a doğru yola çıkmıştır. Öte yandan Hicaz’da A’şâ’yı karşılayan aralarında Ebu Süfyan’ın da bulunduğu Kureyşliler, onun İslam’ın güçlü bir kalemi ve savunucusu olacağını çoktan ön görmüşlerdir. Şarap, kumar ve kadınlara düşkünlüğü ile bilinen şaire İslamiyet'in içki, zina ve kumarı yasakladığını söyleyerek onu vazgeçirmeye çalışmışlar, bir sonraki yıl şayet müslümanları mağlup edemezlerse tekrar gelebileceğini söyleyerek, yüz deve hediye edip onu ikna etmişlerdir.[1] Şair Hicaz’dan memleketi Yemâme’ye dönerken köyüne yaklaştığı sırada devesinden düşerek vefat etmiştir. Vefat ettiğinde müslüman olmadığı nakledilir.

A’şâ’nın Hz. Peygamber’e ve İslamiyet'e erişemediği birçokları tarafından rivayet edilse de meşhur kasîdesinin maksadına ulaştığı kabul görür bir husustur. İbn Hişâm’ın Es-sîratu’n Nebeviyye’sinden aldığımız yirmi üç beyitten oluşan bu şiiri yazımızda bulabilirsiniz.

https://www.youtube.com/watch?v=ndkpdM_HFrc&t=9s

Önce Şiir

دَالِيَّةُ الْأَعْشَى

A‘şâ'nın Dâliyye’si

أَلَمْ تَغْتَمِضْ عَيْنَاكَ لَيْلَةَ أَرْمَدَا

وَبِتَّ كَمَا بَاتَ السَّلِيمُ مُسَهَّدَا

Gözleri ağrıyanın gecesi gibi sen de mi uyuyamadın?

Yılanın soktuğu kişi gibi geceden uykusuz mu kaldın?

وَمَا ذَاكَ مِنْ عِشْقِ النِّسَاءِ وَإِنَّمَا

تَنَاسَيْتَ قَبْلَ الْيَوْمِ خُلَّةَ مَهْدَدَا

Sebebi kadınlara olan aşkından değildir elbet

Zîrâ Mehded’e olan aşkını sen çoktan unutmuştun

وَلَكِنْ أَرَى الدَّهْرَ الَّذِي هُوَ خِائِنٌ

إِذَا أَصْلَحَتْ كَفَّايَ عَادَ فَأَفْسَدَا

Ne zamanki düzeltmeyegöreyim ahvalimi

Bozduğunu görüyorum hain zamanın işlerimi

كُهُولاً وَشُبَّانًا فَقَدْتُ وَثَرْوَةً

فَلِلَّهِ هَذَا الدَّهْرُ كَيْفَ تَرَدَّدَا

Orta yaşları, gençliği ve malı mülkü kaybettim

Bu zaman bir halden diğerine dalgalanır, yemin ederim

وَمَا زِلْتُ أَبْغِي الْمَالَ مُذْ أَنَا يَافِعٌ

وَلِيداً وَكَهْلاً حِينَ شِبْتُ وَأَمْرَدَا

Gençliğimden beri hala servet peşinde koşuyorum

Tüysüz çocukluktan saçıma ak düşene dek aynı durum

وَأَبْتَذِلُ الْعِيسَ الْمَرَاقِيلَ تَغْتَلِي

مَسَافَةَ مَا بَيْنَ النُّجَيْرِ فَصَرْخَدَا

Hızlı develerimi sürüyorum, gidiyorlar süratle

Nucayr ve Sarhad arasındaki mesafede

أَلاَ أَيُّهَذَا السَّائِلِي أَيْنَ يَمَّمَتْ

فَإِنَّ لَهَا فِي أَهْلِ يَثْرِبَ مَوْعِدَا

Ey devemin nereye yol aldığını soran

Onun Medine ehliyle bir buluşması vardır

فَإِنْ تَسْأَلِي عَنِّي فَيَا رُبَّ سِائِلٍ

حَفِيٍّ عَنِ الْأَعْشَى بِهِ حَيْثُ أَصْعَدَا

Eğer beni soruyorsan, her gittiği yerde

A’şa’ya merakla soran niceleri zaten bulunur

أَجَدَّتْ بِرِجْلَيْهَا النَّجَاءَ وَرَاجَعَتْ

يَدَاهَا خِنَافاً لَيِّناً غَيْرَ أَحْرَدَا

Devem arka ayaklarını süratle yukarı atar

Ön ayakları aksamadan yumuşakça yere vurur

وَفِيهَا إِذَا مَا هَجَّرَتْ عَجْرَفِيَّةٌ

إِذَا خِلْتَ حِرْبَاءَ الظَّهِيرَةِ أَصْيَدَا

Sıcak kızdığında durmaz tüm gücüyle yol alır

Onu zeval vaktindeki başı dik bukalemun sanırsın

فَآلَيْتُ لاَ أَرْثِي لَهَا مِنْ كَلَالَةٍ

وَلاَ مِنْ حَفىً حَتَّى تُلاَقِي مُحَمَّدَا

Yeminle ey bineğim, ne yorgunluğuna insaf edeceğim

Ne de zedelenmiş ayağına, sen Muhammed’e varıncaya

مَتَى مَا تُنَاخِي عِنْدَ بَابِ ابْنِ هَاشِمٍ

تُرَاحِي وَتَلْقَيْ مِنْ فَوَاضِلِهِ نَدَى

Ne zaman İbn Hâşim’in kapısına çökersen, dinlenir

Buluşursun erdemlerinden biri olan lütufkarlığıyla

نَبِيٌّ يَرَى مَا لاَ تَرَوْنَ وَذِكْرُهُ

أَغَارَ لَعَمْرِي فِي الْبِلاَدِ وَأَنْجَدَا

O, sizin görmediklerinizi gören bir nebidir

Andolsun ki ismi beldeleri dolaşan biridir

لَهُ صَدَقَاتٌ مَا تُغِبُّ وَنَائِلٌ

وَلَيْسَ عَطَاءُ الْيَوْمِ مَانِعَهُ غَدَا

Sonu gelmez ihsana ve cömertliğe sahiptir

Bugün verdiği yarınki ihsanına mani değildir

أَجِدَّكَ لَمْ تَسْمَعْ وَصَاةَ مُحَمَّدٍ

نَبِيِّ الْإِلَهِ حِينَ أَوْصَى وَأَشْهَدَا

Doğru mu duymadığın, Allah’ın nebisi Muhammed’in

Öğüt verirken ve şahitlik ederken yaptığı çağrısını

إِذَا أَنْتَ لَمْ تَرْحَلْ بِزَادٍ مِنَ التُّقَى

وَلاَقَيْتَ بَعْدَ الْمَوْتِ مَنْ قَدْ تَزَوَّدَا

Bu dünyadan takva azığı ile göçmeyip

Öldükten sonra karşılaşırsan azığını takva kılanla

نَدِمْتَ عَلَى أَنْ لاَ تَكُونَ كَمِثْلِهِ

فَتُرْصِدَ لِلْمَوْتِ الَّذِي كَانَ أَرْصَدَا

Pişman olursun onun gibi olmadığına

Onun gibi ölümü beklememiş oluşuna

فَإِيَّاكَ وَالْمَيْتَاتِ لاَ تَقْرَبَنَّهَا

وَلاَ تَأْخُذَنْ سَهْماً حَدِيداً لِتَفْصِدَا

O halde ölü hayvanların etine yaklaşma

Hayvanın kanını içmek için demir oku eline alma

وَلاَ النُّصُبَ الْمَنْصُوبَ لاَ تَنْسُكَنَّهُ

وَلاَ تَعْبُدِ الْأَوْثَانَ وَاللهَ فَاعْبُدَا

Dikili taşlara tapınıp adaklar adama

Putlara değil taatini kıl yalnız Allah’a

وَلاَ تَقْرَبَنَّ حُرَّةً كَانَ سِرُّهَا

عَلَيْكَ حَرَاماً فَانْكِحَنْ أَوْ تَأَبَّدَا

Sana haram olan hür kadına yaklaşma

Ya evlen ya da uzak dur ömrün boyunca

وَذَا الرَّحِمِ الْقُرْبَى فَلاَ تَقْطَعَنَّهُ

لِعَاقِبَةٍ وَلاَ الْأَسِيرَ الْمُقَيَّدَا

Akraba ile sıla-i rahim bağını koparma

Zincirli mahkumu esaretine bırakma

وَسَبِّحْ عَلَى حِينِ الْعَشِيَّاتِ وَالضُّحَى

وَلاَ تَحْمَدِ الشَّيْطَانَ وَاللهَ فَاحْمَدَا

Sabah akşam tüm gün tesbih et

Şeytan’a değil yalnız Allah’a hamd et

وَلاَ تَسْخَرَنْ مِنْ بَائِسٍ ذِي ضَرَارَةٍ

وَلاَ تَحْسَبَنَّ الْمَالَ لِلْمَرْءِ مُخْلِدَا

Malını yitiren perperişan ile alay etme

Malın insanı ebedi kılacağını zannetme

Şiir Notları

1) A’şâ b. Kays kimdir?

Meymûn b. Kays b. Cendel el-Bekrî, Yemâme’nin Menfûha vahasında küçük bir köy olan Dürnâ’da yaklaşık olarak milâdî 570’te doğmuştur. Gözündeki görme zayıflığı nedeniyle “A’şâ” (bulanık gören) lakabıyla anılmıştır. A‘şâ adlı diğer şairlerden ayırmak için de kendisine el-A‘şâ el-Ekber (الْأَعْشَى الْأَكْبَر) denilmiştir. Yine aynı sebeple “Ebû Basîr” künyesini almıştır. Çocukluk ve gençlik yıllarına dair pek fazla bilgiye erişilemeyen şairin zeka, müşahede ve ifade gücünü iyi bir şekilde kullanarak nazmettiği şiirlerinden elde ettiği ihsanlarla geçindiği bilinmektedir. Sesinin güzelliği, şiirlerinin ahenkli ve akıcı olması sebebiyle kendisine Arap çenkçisi anlamına gelen “sannâcetü’l-Arab” denmiştir. Meşhur muallakası “Veddi' Hüreyre”(وَدِّعْ هُرَيْرَة) ile muallaka şairleri arasında yer almaktadır. Şiirlerinin ekseriyeti methiye, hicviye, fahriye ve gazel türünde olan şair aynı zamanda hamr, hikmet ve tasvir gibi farklı temalarda da şiirler nazmetmiştir. Şiirlerinde klasik formu korumuş, ancak zaman zaman nesîb kısmını uzatarak diğer şairlerden ayrıldığı da olmuştur. Şairin ölüm tarihinin m. 625, 629 veya 630 olduğu kaydedilmiştir. [2]

2) Nebevî Methiye

Nebevî methiye, Hz. Peygamber’e beslenen sevgi ve saygının dile getirildiği, onun meziyet ve faziletlerinin ele alındığı şiirlerdir. Nebevî methiyede, Hz. Peygamber’in hayatı, hicreti, miracı, tebliğ hususunda verdiği mücadeleler ve gösterdiği mucizeler anlatılmaktadır. Bu methiye, genellikle onun merhametine sığınılarak getirilen tesbihat ve selamlarla tamamlanmaktadır. Hz. Muhammed’in peygamber olarak zuhurundan itibaren övülmeye başlandığı, dolayısıyla nebevî methiyenin de başladığı görülmektedir. [3]

3) Şair bize ne anlatıyor?

“Gözleri ağrıyanın gecesi gibi sen de mi uyuyamadın / Yılanın soktuğu kişi gibi geceden uykusuz mu kaldın / Sebebi kadınlara olan aşkından değildir elbet / Zîrâ Mehded’e olan aşkını sen çoktan unutmuştun”

Şair, dal harfi ile biten bu yüzden de Kasîde-i Dâliyye adıyla meşhur olan Hz. Peygamberi övdüğü şiirine duçar olduğu uykusuzluk halini tasvir ederek başlamıştır. Geçirmiş olduğu yılların, geride bıraktığı ömrün iç muhasebesini yapmaktan gözlerine uyku girmeyen şair zamanın işlerini bozmasından dert yanmaktadır. Aynı zamanda bu beyitler Hz. Peygamberi görme şevkiyle uykusuz kaldığı şeklinde de yorumlanmıştır. 

“Devem arka ayaklarını süratle yukarı atar / Ön ayakları aksamadan yumuşakça yere vurur / Sıcak kızdığında durmaz tüm gücüyle yol alır / Onu zeval vaktindeki başı dik bukalemun sanırsın”

A’şâ bu beyitlerinde Hz. Muhammed’in çağrısına cevap vermek üzere Medine’ye yolculuğunu tasvir etmektedir. Hz. Peygamberi bir an önce görme arzusu içerisinde olan şair devesini süratle sürmekte ne kavurucu sıcağa ne de devesinin yorgunluğuna aldırış etmektedir. Peygamberin kapısına varana dek durmamak konusunda ısrarcı olan şair devesini de bu konuda telkin etmektedir. Zira Hz. Peygambere kavuşunca aynı zamanda onun lütuf ve keremi ile de buluşacaklardır. 

“Doğru mu duymadığın, Allah’ın nebisi Muhammed’in / Öğüt verirken ve şahitlik ederken yaptığı çağrısını”

Şair kasîdesine devamında islami terimler ve Kurân ayetlerini ihtiva eden beyitleriyle devam etmektedir. Hatta sırf bu nedenle Dâliyye’nin ona ait olmadığı yönünde tartışmalar ortaya çıkmıştır. Bunun nedenleri arasında tema olarak üçe ayrılan şiirin bu son bölümünün ahenk ve akıcılık bakımından daha zayıf bulunması ve islami buyrukları duyurma hususunda bu denli istekli olan birinin sırf içkinin haramlığından ya da yüz deve gibi bir bahşişten dolayı yolundan dönmüş olması yer almaktadır. 

Çeviri Notları

  •  أَرْمَدَا: Remed, göz ağrısı ve iltihabı rahatsızlığıdır. Klasik Türk şiirinde de zaman zaman değinilen bu hastalığa daha çok üzüntü ve sıkıntıların sebep olduğu şairlerce belirtilmiştir. 
  • السَّلِيمُ: “Sağlıklı”, “sıhhatli” ve “sağ salim” gibi anlamlara gelmektedir. Ayrıca bu şiirde de olduğu gibi hastaya ya da zehirli bir hayvan tarafından sokulmuş kişiye iyileşmesi temennisi ile iyimser bir yaklaşımla da söylenmektedir. 
  • مُسَهَّدَا: Kelimeyi “uykusuz” olarak çevirdik. Kelimenin beyitteki bağlamı ise Araplarda yılan tarafından sokulan kişinin uyumadığı takdirde zehirden etkilenmeyeceği inancıyla alakalıdır. 
  • مَهْدَدَا: A’şâ’nın divanında yer alan kadın isimlerinden bir tanesidir. Sevgilisi olduğu düşünülmekte olup kendisiyle ilgili pek bilgi bulunmamaktadır. 
  • أَبْتَذِلُ: “Sürmek” olarak çevirdiğimiz bu kelime muhtevasında “yıpratmak”, “eskitmek” ve “olur olmaza kullanmak” gibi manaları barındırmaktadır. Şairin devesini hırpani bir şekilde sürdüğü anlamı taşımaktadır.
  • الْعِيسَ: “Kızıllığı olan beyaz develer” demektir.
  • إِذَا خِلْتَ حِرْبَاءَ الظَّهِيرَةِ أَصْيَدَا: Beyitte yer alan bukalemun yüzünü güneşe doğru dönen ve onunla birlikte boynunu hareket ettiren bir hayvan olarak tasvir edilmiştir. Ancak öğle sıcağı o kadar şiddetlidir ki bukalemunun dahi boynunu hareket ettirmeye mecali yoktur. Şair bu ifadeyi sıcağın şiddetini umursamayıp tüm gücüyle yol almaya devam eden devesine övgüde bulunmak için kullanmıştır.

Yeni Kelimeleri Yoklayalım

Kaynaklar

Şiir için:

İbn Hişâm, A. (1990). Es-sîratu’n Nebeviyye, thk. Ömer Abdüsselam Tedmuri (Cilt 2). Beyrut: Dâru’l-Kitâbi’l-’Arabi, 37-39. 

[1] Yılmaz, İ. (1999). A’şâ ve Kâsîde-i Dâliyye. Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 14, 244-245. 

[2] Tülücü, S. (1991). A‘ŞÂ, Meymûn b. Kays. TDV İslam Ansiklopedisi, 3, 544-545. 

[3] Çimen, A. (2019). Abdurrahim El-Bura’î ve Nebevî Methiyeleri (Yüksek Lisans Tezi). Dicle Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı Arap Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı, Diyarbakır. 

Kapak Fotoğrafı:

Haffafzâde Hüseyin Efendi (1739-1740)

Önceki
Önceki

Zarif Bir Kalbin Sesi: Ahmed Emin’in Kalp Adlı Metni ve Türkçe Çevirisi

Sonraki
Sonraki

Kalbe Gömülmüş Bir Sevda Yangını: İbnu'l-Ahnef’in Şiiri ve Türkçe Çevirisi