Talihsiz Bir Aşk Hikayesi: İbrahim Naci’nin Şiiri Ve Türkçe Çevirisi [3/4]
“Şâ’irü’l Atlâl” (شَاعِرُ الْأَطْلَالِ) lakabıyla tanınan İbrahim Nâcî (إبْرَاهِيم نَاجِي) meşhur kasidesini kendi deyimiyle “bir aşk hikayesinden öteye geçememiş” sevdası hakkında yazmıştır. Kasidenin ilk bölümünde şair sevdasının nasıl hayal kırıklığı ile son bulduğundan, onu bitap düşürdüğünden bahsetmiş; ikinci bölüme ise sevdiğinin tasviri ile başlamış, onun vefasızlığından yakınmış ve sevdalarının boş bir hayalden başka bir şey olmadığını söylemiştir. Çevirinin üçüncü kısmında ise şair; sevdiğinin onu nasıl acımasızca yaraladığından, artık bu sevdayı geride bırakmak istediğinden, geçmişin üzerine bir örtü çekip yeni bir hayat yaşamayı dilediğinden bahseder.
Şiirin ilk kısmı / ikinci kısmı
Önce Şiir
الْأَطْلَال
Yıkıntılar
...
أَعْطِنِي حُرِّيَّتِي أَطْلِقْ يَدَيَّ
إِنَّنِي أَعْطَيْتُ مَا اسْتَبْقَيْتُ شَيَّ
Özgürlüğümü ver bana, hür bırak ellerimi
Neyim varsa verdim sana, bırakmadım bir şeyi
آهٍ مِنْ قَيْدِكَ أَدْمَى مِعْصَمِي
لِمَ أُبْقِيهِ وَمَا أَبْقَى عَلَيَّ
Ah bana vurduğun bu zincir kanattı bileklerimi
Neden taşıyayım onu, eritip tüketmişken beni
مَا احْتِفَاظِي بِعُهُودٍ لَمْ تَصُنْهَا
وَإِلاَمَ الْأَسْرُ وَالدُّنْيَا لَدَيَّ
Tutmadığın vaatleri ben tutsam ne çıkar
Yaşayacak bir dünyam varken esaret nereye kadar
هَا أَنَا جَفَّتْ دُمُوعِي فَاعْفُ عَنْهَا
إِنَّهَا قَبْلَكَ لَمْ تُبْذَلْ لِحَيٍّ
İşte kurudu gözyaşlarım, bağışla onları
Dökülmemişlerdi senden önce hiç kimse için
***
وَهَبِ الطَّائِرَ عَنْ عُشِّكَ طَارَا
جَفَّتِ الْغُدْرَانُ وَالثَّلْجُ أَغَارَا
Farz et ki kuş artık yuvandan uçtu
Karlar akın etti, ırmaklar kurudu
هَذِهِ الدُّنْيَا قُلُوبٌ جَمَدَتْ
خَبَتِ الشُّعْلَةُ وَالْجَمْرُ تَوَارَى
Buz tutmuş kalplerden ibaret bu dünya
Alev söndü, kor görünmez oldu
وَإِذَا مَا قَبَسُ الْقَلْبِ غَدَا
مِنْ رَمَادٍ لاَ تَسَلْهُ كَيْفَ صَارَا
Kalbi saran alevler küle dönüşse
Sorma bana nasıl oldu bu diye
لاَ تَسَلْ وَاذْكُرْ عَذَابَ الْمُصْطَلِي
وَهُوَ يُذْكِيهِ فَلاَ يَقْبِسُ نَارَا
Sorma ve hatırla ateşle ısınan kimsenin ıstırabını
Tutuşturur kalpteki alevi de çıkaramaz kıvılcım bile
***
لاَ رَعَى الله مَسَاءً قَاسِياً
قَدْ أَرَانِي كُلَّ أَحْلاَمِي سُدَى
Allah merhamet etmesin, bana tüm hayallerimin
Beyhude olduğunu gösteren o amansız geceye
وَأَرَانِي قَلْبَ مَنْ أَعْبُدُهُ
سَاخِراً مِنْ مَدْمَعِي سُخْرَ الْعِدَا
Taparcasına sevdiğimin kalbinin, gözyaşlarımla
Bir düşman gibi alay edişini gösteren geceye
لَيْتَ شِعْرِي أَيُّ أَحْدَاثٍ جَرَتْ
أَنْزَلَتْ رُوحَكَ سِجْناً مُوصَدَا
Ne çok bilmek isterdim neler yaşandı da
Hapsoldu ruhun sürgülenmiş bir zindana
صَدِئَتْ رُوحُكَ فِي غَيْهَبِهَا
وَكَذَا الْأَرْوَاحُ يَعْلُوهَا الصَّدَا
Zindanın derin karanlıklarında paslanmış ruhun
İşte böyledir ruhlar, kaplanır pasla
***
قَدْ رَأَيْتُ الْكَوْنَ قَبْراً ضَيِّقاً
خَيَّمَ الْيَأْسُ عَلَيْهِ وَالسُّكُوتْ
Alemi dapdar bir mezar gibi gördüm
Ümitsizlik ve sessizlik çökmüş üstüne
وَرَأَتْ عَيْنِي أَكَاذِيبَ الْهَوَى
وَاهِيَاتٍ كَخُيُوطِ الْعَنْكَبُوتْ
Gördü gözlerim sevdanın yalan dolanlarını
Bir örümcek ağı kadar güçsüz, kırılgan
كُنْتَ تَرْثِي لِي وَتَدْرِي أَلَمِي
لَوْ رَثَى لِلدَّمْعِ تِمْثَالٌ صَمُوتْ
(Susuyorsun), derdimi bilip acıdığın halde bana
Evladır dilsiz bir heykel ağıt yaksa gözyaşlarıma
عِنْدَ أَقْدَامِكَ دُنْيَا تَنْتَهِي
وَعَلَى بَابِكَ آمَالٌ تَمُوتْ
Ayaklarının ucunda sona eren bir dünya,
Ve kapının eşiğinde can veren umutlar var
***
كُنْتَ تَدْعُونِيَ طِفْلاً كُلَّمَا
ثَارَ حُبِّي وَتَنَدَّتْ مُقَلِي
Çocuk gibisin derdin bana, ne zaman
Sevgim kabarsa, gözlerim buğulansa
وَلَكَ الْحَقُّ لَقَدْ عَاشَ الْهَوَى
فِيَّ طِفْلاً وَنَمَا لَمْ يَعْقِلِ
Haklısın, bu sevda içimde bir çocuk gibi yaşadı
Ve büyüdü ama hiç akıllanmadı
وَرَأَى الطَّعْنَةَ إذْ صَوَّبْتَهَا
فَمَشَتْ مَجْنُونةً لِلْمَقْتَلِ
Gördü ona doğrulttuğun anda darbeni
Koşuyordu öldürmeye susamış gibi
رَمَتِ الطِّفْلَ فَأَدْمَتْ قَلْبَهُ
وَأَصَابَتْ كِبْرِيَاءَ الرَّجُلِ
Darbe çocuğu hedef alıp kanattı kalbini
Ve adamın (tam) gururuna isabet etti
قُلْتُ لِلنَّفْسِ وَقَدْ جُزْنَا الْوَصِيدَا
عَجِّلِي لَا يَنْفَعُ الْحَزْمُ وَئِيدَا
Eşiği geçtiğimizde dedim ki kendime
Acele et, elini çabuk tut azmettiğinde
وَدَعِي الْهَيْكَلَ شُبَّتْ نَارُهُ
تَأْكُلُ الرُّكَّعَ فِيهِ وَالسُّجُودَا
Bırak yükselsin alevler her yanından mabedin
Yutsun içinde diz çökenleri, secde edenleri
يَتَمَنَّى لِي وَفَائِي عَوْدَةً
وَالْهَوَى الْمَجْرُوحُ يَأْبَى أَنْ نَعُودَا
Sadakatim geri dönmemi arzulasa da
Yaralı sevda reddeder dönmemizi
لِيَ نَحْوَ اللَّهَبِ الذَّاكِي بِهِ
لَفْتَةُ الْعُودِ إِذَا صَارَ وَقُودَا
Yöneliyorum mabedi sarmış alevlere
Kuru dalın yanınca kıvrılması misali
***
لَسْتُ أَنْسَى أَبَدًا
سَاعَةً فِي الْعُمُرِ
Unutmuş değilim asla,
Ömrün o anını
تَحْتَ رِيحٍ صَفَّقَتْ
لارْتِقَاصِ الْمَطَرِ
Eserken yağmurun raksını
Alkışlayan rüzgar
نَوَّحَتْ لِلذِّكَرِ
وَشَكَتْ لِلْقَمَرِ
Hatıralar için dövünen,
Aya içini döken
وَإِذَا مَا طَرِبَتْ
عَرْبَدَتْ فِي الشَّجَرِ
Coşkuya kapıldığında
Ağaçlarla güreşen
هَاكَ مَا قَدْ صَبَّــ
تِ الرِّيحُ بِأُذْنِ الشَّاعِرِ
Rüzgarın, işte dinle budur
Şairin kulağına fısıldadığı
وَهِيَ تُغْرِي الْقَلْبَ
إِغْرَاءَ النَّصِيحِ الْفَاجِرِ
Sapkın bir kimsenin öğütleriyle
Aldatmaya çalışarak kalbi
أَيُّهَا الشَّاعِرُ تَغْفُو
تَذْكُرُ الْعَهْدَ وَتَصْحُو
“Ey şair uykuya dalarsın bir an,
Vaadini hatırlar da uyanırsın
وَإِذَا مَا الْتَأَمَ جُرْحٌ
جَدَّ بِالتِّذْكَارِ جُرْحُ
Ne de olsa bir yara kapansa
Bir yenisi açılır hatıralarla
فَتَعَلَّمْ كَيْفَ تَنْسَى
وَتَعَلَّمْ كَيْفَ تَمْحُو
Öyleyse öğren nasıl unutulur
Öğren nasıl silinir
أَوَ كُلُّ الْحُبِّ فِي رَأْ
يِكَ غُفْرَانٌ وَصَفْحُ؟
Sanır mısın ki aşk her zaman
Affetmek ve bağışlamaktan ibarettir?’’
...
Şiir Notları
Şair Bize Ne Anlatıyor?
“Ah bana vurduğun bu zincir, kanattı bileklerimi / Neden taşıyayım onu eritip tüketmişken beni”
Şair bu beyitte sevgilisine olan hislerinin anlamını sorgulamakta ve şöyle demektedir: Sana olan sevgim elimi kolumu bağlayan, canımı yakan zincirler gibi. Fakat bu zincirler beni günden güne eritip yok ediyor. Ben tükenmiş ve yok olmak üzereyken bu zincirlerin bileklerimde olmasının- seni sevmemin- de artık bir anlamı yok.
“Sorma ve hatırla ateşle ısınan kimsenin ıstırabını / Tutuştur kalpteki alevi de çıkaramaz kıvılcım bile”
Şair bu beyitten önceki beyitlerde kalplerin buz tuttuğundan, karın her yeri kapladığından ve kalpteki aşk ateşinin sönüp bir küle dönüştüğünden bahsetmişti. Bu beyitte ise kalpteki aşk ateşini tekrar alevlendirmeye çalışan fakat başarısız olan aşığın çektiği ıstırap vasfedilmiştir.
“(Susuyorsun), derdimi bilip acıdığın halde bana / Evladır dilsiz bir heykel ağıt yaksa gözyaşlarıma”
Şair sevgilisine şöyle demektedir: “Ne kadar acı çektiğimi biliyor, benim için üzülüyor ve ağıt yakıyordun fakat acımı dindirecek bir şey yapmadın. Senin ağıtların dilsiz ve suskun bir heykelin ağıtlarından farksız. O halde senin yerine dilsiz bir heykel ağıt yaksın daha iyi.”
“Eşiği geçtiğimizde dedim ki kendime / Acele et, elini çabuk tut azmettiğinde”
Şair artık bu sevdadan vazgeçmiş, her şeyi arkasında bırakmaya karar vermiştir. Bu kararından vazgeçmemek için de kendisini acele etmeye, ardında olanlara bakmamaya teşvik etmektedir.
“Yöneliyorum mabedi sarmış alevlere / Kuru dalın yanınca kıvrılması misali”
Sevgilisine duyduğu aşktan bir türlü vazgeçemeyen şair sürekli geriye dönüp bakmaktadır. İçindeki aşk ateşi onu yaktığından kafasını çevirip sürekli arkaya doğru yönelişini ateşte yanıp büzülen kuru bir dala benzetmektedir.
Çeviri Notları
- "ثارَ حُبِّي" deyimini sevginin yoğun bir şekilde hissedilmesini ifade edecek şekilde sevgim kabarsa diye tercüme ettik. Bu tabirin aynı zamanda seven insanın alışılmadık şekilde davranması, çocuklaşması ve başkaldırması gibi anlamları da düşünülebilir.
- تَرْثِي لِي : Ağıt yakmak, yas tutmak, birisi için kederlenmek ve bir kimseye acımak anlamları olan kelimeyi ilk beyitte acımak, ikinci beyitte ağıt yakıp yas tutmak anlamlarında çevirdik.
Yeni Kelimeleri Yoklayalım
Kaynaklar
Şiir için:
Nâcî, İ. (1980). Divanu İbrâhim Nâcî. Beyrut: Dâru’l Avde, 132,141.
Kapak Görseli: